TARİHTE TOSYA
Tosya'nın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber Kastamonu müzesi ilgililerince yapılan geziler neticesinde yer üstü vesikalardan az hatalı bir hesapla 3-4 bin senelik bir maziye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Tosya Gaşkalar, Hititler, Frigler, Kimmerler, Lidyalılar, İranlılar, Yunanlılar, Romalılar, Bizanslılar, Danişmentliler, Çobanlar, Candaroğulları ve Osmanlılar hâkimiyetinde bulunmuş, Moğollar ve Selçuklular Devrinde PAFLAGONYA (Kastamonu) hâkimiyetinde yasamış eski bir kazadır. Tosya halkının Orta Asya'dan zaman, zaman göç ederek Anadolu'nun iskân sahalarına ve dolayısıyla bu bölgeye gelip yerleşen Türkler olduğu belirlenmiştir.
Tosya'nın kuruluş tarihinin ve kurucularının isimlerini belli eden tarih araştırmaları kesin olarak yapılmamıştır.Ancak ilk paragrafta belirlendiği üzere kuruluş tarihi tahmini olarak bilinmektedir. Tosya'nın da içinde bulunduğu Doğuda Kızılırmak, Batıda Bartın Çayı, Güneyde Aydost dağlarının Kızılırmakla birleştiği saha ile Kuzeydeki Karadeniz arasındaki kalan bölgeye Yunan şairi Homeros tarafından M. Ö VII. yüzyılda yerleşenlerin adına izafetle PAFLAGONYA dendiği bilinmektedir. Bizanslılar devrinde Tosya'ya DOCEIA adı verilmiştir. Bundan önceki adının ZAOKA olduğu Ptolemaios tarafından belirtilmektedir.
1830 (Hicri 1245-46) tarihlerine rastlayan nüfus kayıtlarına göre bu günkü Tosya kazası hudutları dahilinde Tosya'nın dışında Saz ve Üğüz (Oğuz) olmak üzere iki kazaya daha bulunmaktadır. Tosya Kastamonu vilayetine bağlı 30 mahalle 41 köy, Saz kazası Çorum vilayetine bağlı Çakal, Karmış, Akseki, Kuşçular, Dereseki, Çaybaşı, Sazdağı, Dedem, Sofular, Çeltikçi köyleri ile Saz kazasında göçebe Avşar aşiretini ihtiva etmektedir. Üğüz (Oğuz) kazası ise Üğüz, Arak, Pelitçik, Kışla (Pelitçik köyüne bağlı), Bademce, Karaköy, Ortalıca ve Çevlik köylerinden oluşmaktadır.
Saz kazası 1830 ile 1880 yılları arasında Tosya'ya, Üğüz kazasının bazı köyleri Tosya'ya bazıları da Kargı'ya bağlanmıştır. 1880 tarihli nüfus kayıtlarında Tosya 16 mahalle ve 41 köyden oluşmaktadır. Kayıtlara göre bazı mahalle ve köyler diğer komşu mahalle ve köylerle birleşmiştir. 1904 (Hicri 1320-21) yılından sonra Yerkuyu köyü Ilgaz'a, Arak, Beygircioğlu ve Üğüz köyleri Kargı'ya bağlanmış, Musa ve Keçeli köyleri Taşköprü'den, Gövrecik ve Bürnük köyleri Kastamonu'dan Tosya'ya geçmiş bazı mahalleleri de müstakil köy olmuştur. Ortalıca ve Karaköy 1935 yılında Kargı'ya, 1948 yılında da Kargı'dan tekrar Tosya'ya bağlanmıştır. Bugünkü durumda Tosya ilçesi 23 mahalle ve 53 köyden ibarettir.
GASKALAR ÇAĞI
Prehistorik çağlardan sonra havalinin bilinen en eski sakinleri Sümerlerin bir kolu olan GASKALAR (Gaska Türkleri) dır. Bunlar hakkındaki sınırlı bilgiyi Hitit yazılı tabletlerinden öğreniyoruz. Gaskalar devamlı olarak, Mısırlılar, Suriyeliler ve Kaldelilerle siyasi, ticari ve kültürel münasebetlerde bulunmuşlar; Hititlerle de bazen savaşmışlar bazen de dostça geçinmişlerdir. Yine bu belgelerden öğrendiğimize göre Gaskalar sert karakterli ve cengâver kişiler olarak gösterilmektedir. Gaskaların bölgede kurmuş olduğu şehirler Duddusgas, Halilas, Durmita, Ushupitta, Tibija, İstihara ve Tumanna'dır ki; burası 1932 senesinde Eugene Cavaicnac'ın "Carte Du mode Hitite" "Hitit Dünyasının Haritası" adlı eserinde Kastamonu olarak gösterilmiştir.
HİTİT HÂKİMİYETİ
GASKALARLA Hititler arasında yapılan savaşlar bir kaç bölüm arz etmektedir. Hitit Kralı Tuthalyas ve Suppililuma IV. M. Ö. 1400-1390 yılları arasında Gaslarla iki safha içeren savaş yapmışlardır. yine M. Ö. 1349-1329 yılları arasında Hitit kralı Mursil II. zamanında Gaslarla dört safhalı savaşa tutuşmuşlar; sonucunda 1329'da hâkimiyet Hitit idaresine geçmiştir. yerli halk Filistin ve esir pazarlarına sürülmüştür. Fakat bir müddet sonra Avrupa içlerinden kopup gelen deniz kavimlerinin bir kolu olan Friglerin akınlarına fazla dayanamayıp M. Ö. 1200 yıllarında bu göçler neticesinde yıkılmışlardır.
FRİG HÂKİMİYETİ
Frig olarak gösterilen ve bölgesel ismi Paflagonyalılar diye bilinen bu halkın menşei hakkında pek çok tarihçi çeşitli fikirler ileri sürmüşlerdi. Trakya'dan Anadolu'ya bir sel gibi ilerleyen Deniz kavimlerinin bir kolu olan Friglerin bir bölümü kabul etmek tarihi gelişime uygundur. M. Ö. IX. asırda yaşadığı bilinen Yunan Şairi Homeros'un İlliada'sında M. Ö. 1180 yıllarında olduğu ileri sürülen Truva savaşında Truvalıların yanında savaşanlar arasında ".... Enetlerin ve Paflagonyalıların başında korkusuz yürekli bir kahraman Pylaimenesin de " bulunduğu kaydedilmektedir. Daha sonra M. Ö. VI. yy.'da yaşayan Hekatios ve M. Ö. II. yy'da yaşamış Skymon, Paflagonyalıların VI. yy. dan daha önce Anadolu'nun kuzeyindeki dağlık bölgede yaşadıklarından bahsetmektedir. Tosya da bu bölgenin iskan edilmiş merkezleri arasındadır.
KİMMER İSTİLASI
Bir müddet Friglerin idaresi altında yaşayan Paflagonyalılar M. Ö. VII. yy. başlarında Kimmerlerin Frigleri bu bölgeden çıkarmaları üzerine Kimmerlerin hâkimiyeti altına girmişlerdir.
LİDYA İSTİLASI
Gigesin idaresi altındaki ordu Kimmerleri bu bölgeden attı. fakat Toktamış adlı bir kahraman etrafında toplanan Kimmerler Giges'e karşı bir kaç sefere giriştiler. Sardes ve Efesos'a girdiler. Giges öldürüldü. (M. Ö. 652) Fakat kısa bir zaman sonra Asurlular tarafından Toktamış da öldürüldü. (M. Ö. 650) Böylece bölgedeki Kimmer hâkimiyetine son verilmiş oldu. Daha sonra Anadolu'nun büyük bir kısmına hâkim olan Lidya kralı Krezüs Paflagonya'yı dolayısı ile Kastamonu ve çevresini idaresi altına aldı. (M. Ö. 564-561)
İRAN HÂKİMİYETİ
M. Ö. 547 yılında Kurus idaresindeki Pers ordusuna yenilen Krezüs'ün toprakları bu arada Kastamonu ve çevresi Perslerin idaresi altına girdi. Paflagonyalılar, Perslere bağlı olarak kendi hallerinde yaşamışlardır.
YUNAN HÂKİMİYETİ
Anadolu'da Pers hâkimiyetine son veren Büyük İskender M. Ö. 332 yılında Ankara yakınlarından geçerken Paflagonyalılar bir elçi ile kendisine tabi olduklarını bildirmişler, bunun üzerine İskender bu bölgeye gelmemiş ve idarede Frikya Satrapi Kolos'a verilmiştir. İskender'in ölümünden sonra kumandanları arasında pay edilemeyen bu bölge M. Ö. 301'de Antigonos'un Seleykos tarafından ortadan kaldırılmasından sonra kısa bir müddet bağımsız bir devlet halini almıştır.
PONTUS HÂKİMİYETİ
Kastamonu ve çevresinde Paflagonya'nın diğer kentlerinde olduğu gibi bağımsız yönetim pek fazla uzun sürmedi. M. Ö. 279 yılında Pontus kralı Ariobazanes tarafından pay edilemeyen bir bölge halini aldı. Galatya kumandanı Mansias tarafından bölgenin güney tarafları yani Kastamonu ve havalisi işgal edildi. (M. Ö. 183) Fakat M. Ö. 120'de Pontuslular, Galatya hâkimiyetine son verdiler. M. Ö 104'te Pontus kralı Mithridatis ile Bitinya kralı III. Nikomedes bu bölgeyi pay ettiler.
ROMA HÂKİMİYETİ
Mithridatis'in M. Ö. 88-82 yılları arasında ayaklanmasına karşılık (Çünkü M. Ö 133'te Bergama'nın Roma idaresini kesin olarak kabulü ile Anadolu'nun batı kesimi Roma'nın eyaleti haline gelmiştir.) Romalılar önce Sulla'yı gönderdi. Daha sonra ise Pontus kralı yenilgiye uğradı ve doğuya çekildi. M. Ö. 73-72 yılları arasında idare Roma'ya geçti. Daha sonra Anadolu'ya geçen Lukullüs komşu devletlerle yaptığı savaşları kazanarak sınırlarını genişletti. Lukullüs ve ordusunun senatoya itaatsizliği geri çağrılmasına sebep oldu ve bunun üzerine Konsüllükten yeni ayrılmış olan Pompeius gönderildi. Pompeius, Lukullüs'ün kazandığı zaferlerin semeresini aldı ve M. Ö. 64'te Samsun'da bir Meclis toplanıp müttefiklerine mükafat dağıttı. Paflagonya'nın batı kısımları Bitinya eyaletine, iç kısımları ise mahalli idarelere bırakıldı. bu arada yeniden kurulan Taşköprü Pompeipolis eyalet merkezi yapıldı. Kastamonu'nun bu zamanda küçük bir köy haline mi dönüştüğü, şehir olarak mı kaldığı, yoksa hayatı inkıtaa mı uğradığı kesin olarak bilinmemektedir.
BİZANS DEVRİ
Sekiz asır gibi uzun bir devri Bizans idaresi altında sürdüren Kastamonu ve çevresi bu zaman zarfında kısa fasılalarla Türk, İran ve Arap ordularının hakimiyetine girmiştir. Hazar hükümdarı Salip Han, 609 yılında İran hükümdarı Hüsrev Perviz'in idaresi altındaki ordu ve 715 yılında Arap kumandanlarından Muhammed İbn-i Hakem tarafından istilaya maruz kalmıştır. Ancak 922 tarihinden itibaren Bizans İmparatorluğunun bir eyaleti olarak devam etmiştir.
DANİŞMENTLİLER
Alpaslan'ın kumandanlarından Ahmet Gazi'nin oğlu Melik Gazi Gümüş Tekin Çankırı ve Merzifon'u Bizanslılardan aldıktan biraz sonra Haçlıların Melik Gazi idaresindeki bir şehri iki defa muhasara etmeleri üzerine Kontrat kumandasındaki orduyu mağlup etmiştir. Her şeye rağmen Anadolu ortalarına ilerleyen Haçlılar Gümüş Tekin'i korkutur. Bunun üzerine Selçuklu Hükümdarı Kılıç Aslan'dan yardım ister. Haçlılar, Sivas ile Amasya arasında mağlup edilirler. Bundan sonra Rumlar Sinop'a çekilirler ki, bu sıralarda Kastamonu'nun henüz Danişmentlerin eline geçmemiştir. Yalnız kesin olan bir şey varsa o da Kastamonu ve çevresinin Danişment Ahmet Gazi'nin oğlu Gümüş Tekin devrinde Danişmentlerin eline geçtiğidir. (1105) Bizanslılar Kastamonu'yu çeyrek asır yönetmişlerdir. Bir yıl sonra Gümüş Gazi Bizanslıları tekrar buradan göndermeyi başarmıştır. Bize Danişmentlerin Kastamonu'da yaşadıklarını gösterecek en önemli delil Araç ve Daday'da bulunan Ali Danişment türbeleridir. Ali Danişment ismine sülalede rastlanmamasına rağmen, aynı devirde yaşamış başka bir şahsın adına izafeten yapılmış olsa gerektir. Belki de Kastamonu ve çevresi sınır şehri olduğundan gereken ilgiyi görememiştir. 100 yıla yakın bir zaman Danişment yönetiminde kalan Kastamonu ve çevresi 15 yıl sürecek olan Bizans idaresine geçmiştir.
ÇOBANLAR DEVRİ
Selçuklu kumandanlarından Hüsamettin Çoban, hakanı Alaattin Keykubat tarafından Kastamonu bölgesini zapta memur edilmiş ve çeşitli zorluk ve mücadelelerden sonra 1213 yılında bu görevi ancak gerçekleştirebilmiştir. Bu sıralarda Sinop ve çevresi diğer Selçuklu beyleri tarafından zapt edilmiştir. Bir müddet sonra Sinop ve Kastamonu beyleri arasında şiddetli geçimsizlik baş göstermiş; bunun üzerine Moğollar tarafından bölgenin ikinci kez zaptına memur edilmiş Yaman Çandar kumandasındaki bir ordu Kastamonu'ya girerek Kastamonu Beyi Muzafferuttin Yavlak Aslan'ın birliği bozguna uğratılmış ve başı da kesilmiştir. 1292 yılında Muzafferuttin Yavlak Aslan'ın oğlu Mahmut Bey babasının intikamını almak için mücadeleye girişti. Sonunda başarılı olarak Yaman Çandar'ı buradan batıya sürmüştür. Bunun üzerine Şemsettin Çandar, Eflani'yi merkez yaparak tekrar Kastamonu üzerine yürümek için hazırlığa başlamışssa da ömrü vefa etmeden ölmüştür. Yerine geçen Süleyman Paşa 1309'da Kastamonu'ya hareketle Mehmet Bey'in ordusunu mağlup ederek selefinin intikamını almıştır. 96 yıl süren bu hâkimiyet sırasında bölgede pek çok imar faaliyetinde bulunmuş, Çobanlar hâkimiyetine son verilmiştir.
CANDAROĞLULLARI HÂKİMİYETİ (1292-1460)
1309 yılında Şemsettin Yaman Çandar'ın yerine geçen oğlu Süleyman Paşa Pervanelerin son hükümdarı Gazi Çelebi'yi mağlup ederek Sinop ve havalisini idaresi altına almıştır. Süleyman Paşa zamanında Kastamonu ve çevresini devrinin kültür ve bilim merkezi haline getirmiş; alimler ziyaretgahı haline gelen Kastamonu Hazret-i Mevlana'nın torunlarından Arif Çelebi ile birlikte pek çok yabancı alimin uğrak yeri olmuş, kendi bünyesinden çıkarmış olduğu Müfessir Alâeddin devrinin en büyük alimleri arasına girerek bu büyük kumandandan destek görmüştür. Süleyman Paşa'nın ölümü üzerine bir takım kardeş kavgaları ve iç karışıklıklar baş göstermiştir. Bir aralık Kötürüm Beyazıt Sinop'ta, oğlu II. Süleyman Paşa ise Kastamonu'da bağımsız birer beylik kurmuşlardır. Kötürüm Beyazıt Sinop'ta 1385'te ölünce yerine oğlu İsfendiyar Bey geçmiştir. Bu zamanda II. Süleyman Paşa, Osmanlılar aleyhine Sivas beyliğiyle gizli antlaşmalar yaptığından Yıldırım Beyazıt Kastamonu'ya gelerek II. Süleyman Paşa'nın beyliğine son vermiştir. Bu sırada Sinop'ta bulunan İsfendiyar Bey, Yıldırım Beyazıt'ın Kastamonu'yu alması üzerine aynı akıbetin kendi başına da geleceğini düşünmüş ve korkmuştur. Timur-Yıldırım Beyazıt ilişkilerini takip ederek Ankara Savaşı'nda Beyazıt'a karşı Timur saflarında savaşmış ve belki de Timur'un galip gelmesine sebep olmuştur. Savaşta Timur'un galip gelmesi üzerine İsfendiyar Bey'e Timur tarafından hüsnü kabul gösterilerek iltifatta bulunulmuş, yardımlarından dolayı da kendisine Kalecik, Tosya, Çankırı, Safranbolu, Samsun ve Bafra'nın idaresi verilmiştir. 1439 tarihinde İsfendiyar Bey'in ölümü üzerine yerine İbrahim Bey, bir müddet sonra da İsmail Bey geçmiştir. İsmail Bey iyi terbiye almış, faziletli, kültürlü ve olgun bir insandı. Zamanında Kastamonu bir ilim merkezi haline gelmiştir. Komşu memleketler ve uzak diyarlardan birçok alim davet edilmiş, yeni eserler kaleme alınarak bunlar Türkçeye tercüme ettirilmiş ve halkın istifadesine sunulmuştur. Bu devirde kültür, sanat ve ekonomi en parlak seviyesine ulaşmış, Sinop'ta savaş gemileri inşa edilmiş, askerlik işleri nizami kurallar içinde yürütülmeye başlanmış ve hatta Küre bakırları en verimli üretim devresine bu zamanda ulaşmıştır. Bu sıralarda Fatih İstanbul'u fethetmiş ve Anadolu Birliğini temin etmek gayesiyle yüzünü Anadolu'ya çevirmiştir. 1460 yıllarında Kastamonu üzerine yürüdü. Bu durumdan daha önce haberdar olan İsmail Bey Sinop'a çekildi. Fatih hiç bir dirençle karşılaşmadan Kastamonu'yu aldı. Birliği sağlamak ve galibiyeti perçinlemek için İsmail Bey'in arkasından Sinop'a kadar ilerledi. İsmail Bey, Fatih'e karşı koyabilecek ordusu olmasına rağmen kardeş kanı dökülmemesi için mukavemet göstermedi. İsmail Bey'in bu anlayışlı ve fevkalade davranışından dolayı Fatih kendisine Yenişehir, İnegöl ve Yarhisar tımar olarak vermiş ve bir süre sonra Filibe'ye göndermiştir. İsmail 1479'da vefat etmiştir.
OSMANLI DEVLETİ İDARESİ (1460-1923)
1460 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Candaroğulları Beyliğine son verilmiş, Kastamonu ve çevresi Osmanlı Devletine bağlı sancak haline getirilmiştir. İlk sancak beyi İsmail Bey'in kardeşi Kızıl Ahmet Bey iki sene bu görevde kaldıktan sonra Fatih Sultan Mehmet'in 9 yaşındaki oğlu Cem Sultan burada altı yıl sancak beyliği görevinde bulunmuştur. 460 yıl Osmanlı Devleti hâkimiyetinde kalan Kastamonu ve çevresi bu sürede istilaya maruz kalmamış ve herhangi bir savaşa da sahne olmamıştır. 4.5 asrı geçen zaman zarfında kâh gelişmeler kaydetmiş, kâh durgunlukla yaşamış, bunların yanında pek çok imar faaliyetinde bulunulmuştur. Kastamonu eyalet haline getirildikten sonra Çankırı, Sinop ve Bolu sancağı buraya bağlanmıştır. Kısa bir dönem Kocaeli sancağı da Kastamonu'ya bağlanmış ve bundan dolayı Kastamonu' Eyaleti'nin sınırları Üsküdar'a dayanmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Kastamonu vilayeti merkezle birlikte Sinop, Çankırı , Bolu ve Zonguldak mutasarrıflıklarından oluşuyordu.
MİLLİ MÜCADELE İÇİNDE TOSYA
İstiklal Harbi'nden evvel 1919 Ağustos ortalarında Kastamonu vilayeti Kuva-yı Milliye ile birleşmiş ve çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Milli Mücadele döneminde düşmandan en masûn bölge olduğu gibi Milli Mücadeleyi Ankara ve çevrelerini çeşitli yönlerden besleyen bir can damarı durumunda idi. Kuva-yı Milliyeye katılmak üzere çeşitli yerlerden gelen subaylar Ankara'ya İnebolu-Kastamonu güzergahından gitmişlerdir. Yiyecek, giyecek, cephane, para ve silah gibi yardımlar da aynı yoldan ulaştırılmıştır. Bölünmez bir bütün olan vatanımızın bu güzel köşesinde, milletimizin varını-yoğunu ortaya koyarak girdiği bu topyekûn mücadelede, bir tek aile ocağı gösterilemez ki, dedeleri şehitlik ve gazilik mertebesine ulaşmamış olsun. Bütün vatan sathında olduğu gibi yurdumuzun bu köşesinde de yaşayan insanlarımız, gerek Birinci Dünya Savaşında özellikle Çanakkale'de gerekse Milli Mücadele yıllarında üzerlerine düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirmişlerdir.
Kastamonu ve Tosya hiç işgal yüzü görmemiştir. Eli silah tutanlar vatan müdafaasına koşarken, geriye kalan halk çoğunluğu kadın, çocuk, ihtiyar ve sakat olmak üzere silah ve mühimmat taşımışlardır. Evlatları, eşleri, babaları cephelerde savaşırken geride kalanlar da yaşlısıyla, kadınıyla, çocuğuyla birlikte cepheye silah ve mühimmat sevkiyatında bulunmuşlardır.
Kara Vasıf Bey tarafından kurulmuş olan Gizli Karakol Cemiyeti istihbarat ve propaganda ile Milli Mücadeleye yardımcı olmaya çalışmıştır. Ayrıca adam kaçırma, silah, cephane ve mühimmat gibi malzemeleri Anadolu'ya nakletmek hususunda çok önemli faaliyetleri vardır. Bu hususta Erkan-ı Harbiye Binbaşısı Naim Cevat Bey'in vatanperver yardımları, ayrıca hamallar, arabacılar, memurlar ve polisin fedakar gayretleri sayesinde İngilizlerin kontrolü altında bulunan pek çok ambar ve depolardan geceleri aşırılmak üzere muhtelif tarihlerde 56.000 mekanizma, 320 makineli, 1.500 tüfek, bir batarya top, 200 sandık mermi, 10.000 takım giyecek elbise ve çamaşır, 10.000 adet nal ve mıh, 15.000 matara, 100 ton çeşitli askeri malzeme ve eşya İstanbul'dan Anadolu'ya kaçırılmıştır. Teşkilat yine İstanbul'dan Samsun'a yapılan muhtelif seferlerde pek çok mühimmat ve eşyayı İnebolu'dan Anadolu'ya kaçırabilmiştir. bu dönemde Anadolu'yu besleyen söz konusu yol İnebolu-Kastamonu ve Tosya üzerinde Ankara'ya uzanmaktadır.
Milli Mücadele yıllarında Tosya'da 200 katırıyla Ekmekçi Ahmet Ağa, 150 katırıyla, Cezarın Köymen Ali, 50 katırıyla Gemacıoğlu İsmail Çavuş sadece bir kaçı olmak üzere köyünden-şehrinden yüzlerce Tosyalı, İnebolu'dan Haymana Ovası'na kervanlar halinde gece-gündüz demeden cephane taşımışlardır. Kastamonu ve havalisinde ilk Kuva-yı Milliye ihtiyat zabitlerinden Emin Bey'in (Ağır Ceza Reisi Emin Tatlı) gayretleri çok büyük olmuştur. İnebolu'dan başlayarak teşkilat ve İnebolu kayıkçıları cephelerdeki silah ihtiyacı karşısında çok duyarlı davranmışlardır. Mütarekeden sonra silahları teslim almak için gelen İngiliz subaylarına, ileriyi gören şube reisleri sakat ve eski tüfekleri vermişlerdir. Saklanan iyi silahlar ilk hamlede mahallelerin ihtiyacında kullanılmış veya kaçakçı haydutlardan alınan silahlarla birleştirilerek Milli Mücadele Vekaleti emrine gönderilmiş fakat vekaletçe silaha olan ihtiyacın arkası kesilmemiştir. Trabzon'dan nakliye işleri vapurlarla başlayınca İnebolu iskelesi, Ankara'nın en yakın yolu ve en önemli ikmal üssü haline geldiğinden Ağustos 1920'de Yükleme ve Boşaltma Kumandanlığı kurulmuştur. Halil Ağa'nın oğlu Yüzbaşı Mehmet Ali Bey kumandan tayin edilmiş ve Umur-ı Bahriye Müdürlüğü emrine verilmiştir. Bununla beraber Sinop ve Zonguldak'ta da birer mevki kumandanlığı kurulmuştur. Önceleri İstanbul'dan tüccar eşyası olarak ambalajlı gelen tek tük muhabere ve sağlık araçları daha ziyada İstanbul piyasalarından alınarak İnebolu'ya gelen elbise, kaput, ayakkabı, deri gibi orduya yarayacak eşyalardan Ruslarla Nisan 1920 antlaşmasından sonra 1920 yılı boyunca Doğu Karadeniz'den gelmeye başlayan savaş araçlarından çoğu bu esliha komisyonuna gelir, eşya ise ambarlara, cephane ise şube depolarına gönderilirdi. Gizli Felah grubu da Gizli Karakol Cemiyeti gibi haber alma, adam kaçırma, kaçırılan silahların Anadolu'ya getirilmesi gibi görevleri başarı ile yapmışlardır. Gizli Felah ve Karakol Cemiyetinden ayrı olarak Milli Mücadele Grubu da mevcut olup bu cemiyet istihbarat, silah ve adam kaçırma faaliyetini başarı ile yürütmüştür. Silah kaçırma ve istihbarat yönünde kuvvetli bir teşkilata sahip olan cemiyet Milli Mücadeleye ve milli teşekküllere pek çok faydası olmuştur. İnebolu-Ankara arasında yeniden hanların imarına ve kahvehaneler açılmaya başlanmıştır. 1921-22 yılları İnebolu - Ankara yolundaki taşımaların arttığı yolları tıkayacak bir hale geldiği, kış aylarında bu hanlar birer kervansaray halini almış, iptidai şartlara rağmen insan ve hayvan hayatını kurtarmışlardır.
Milli Mücadelede Ankara'nın ve cephenin kan damarı vazifesini gören İnebolu-Tosya-Ankara şubesinde dizili hanlar ve otellerde güvenliği sağlayan Jandarma karakolları mevcuttu. Sakarya Savaşında Kastamonu ve havalisi kadınları da vatan hizmetine koşmuşlardır. Köylü kadınlar kağnıları ile silah, kundakları ile erzak, sırtları ile beşiklerini ve hasır içinde sarılmış top gülleleri taşır. Ilgaz dağlarını aşırırken şehir kadınları elleriyle kazak, çorap örerek hizmet ettiler. Köy kadınları asker kaçaklarına yiyecek vermediler. Bir casus yakalar gibi karakollarına teslim ettiler. Kızılay'ın yaptığı toplantılarında komisyon huzurunda bağış yapılırken, bir çoklarının derin duygulara kapılarak kulaklarındaki küpeleri, boyunlarındaki altınları, kıstıları ve gümüş saatlerini adını - sanını söylemeden bağış masasına bıraktıkları görüldü. Tosya Latife Hanım'ın gömleklerini, Kastamonulu Hatice Hanım'ın gelinlik elbiselerini ve takılarını evlenmeden bir gün önce bağışlamaları fedakarlık örneklerinden bir kaç tanesidir. Bunlar gibi daha niceleri vardır. Aşağıdaki dilekçe metni ise Tosyalı kadınların vatan ve namus müdafaası uğrundaki kararlı mücadelesini yansıtması bakımından mühim bir örnektir. Bu dilekçe zamanın Kastamonu ve Çevresi Kolordu Komutanı Muhittin Paşa'ya verilmiştir. Dilekçe metni:
"Anayurdumuzu ve milli bağımsızlığımızı tümüyle yok etme hülyası ile hücum eden düşmanların namussuz ve çok kirli ayaklarını kutsal topraklarımız üzerinde görmek istemeyen cariyeniz, yurdun kurtuluşu uğrunda cephelerde kahramanca çarpışan erkek kardeşlerimizle birlikte bu kutsal yurt görevinde ben de bulunmak istiyorum. Fedai olarak cepheye gitmeye hazır olduğumdan dileğimin kabulünü ve izinlerinizi rica ederim."
Tosya İlyasbey Mahallesinden Karaahmetoğlu Mustafa kerimesi LATİFE
Milli Mücadelede Tosya binlerce gazi ve tespit edilebilen 400 civarında şehit vermiştir. Burada bir hususu da belirtmek gerekir. Şehit sayısı belki de bu rakamı üç-beşe katlayabilir. Çünkü asker cephede yarayı almış, seyyar hastanelerde vefat etmiştir. Bundan dolayı kayıp ve şehadet kayıtları yukarıdaki rakama dahil edilmemiştir. Türk Milleti'nin sıkılmış bir yumruk gibi düşmanın karşısına dikildiği bu topyekûn mücadele, kanlarıyla kutsal vatan toprağını sulayan şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle yad ediyor ve diyoruz ki, sizler üzerinize düşen vazifeyi hakkıyla yaptınız, rahat uyunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder