3 Mayıs 2024 Cuma

Vakıflar Tarihinde TOSYA

V A K I F L A R T A R İ H Î N D E: T O S Y A[1]

HÜSEYİN SIDKI KÖKER[2]

T o s y a, vakıflar tarihî için zengin bir meşherdir.. Yerüstü ve yeraltı âbide ve şâhideleri boldur. R o m a ve Bizans kalıntılarından epeyceleri mevcuttur. Fakat sosyal ve ekonomik gelişmelerde, , tabiî afetler sebebiyle sık ve çok değişiklikler olmuştur. Bu yüzden de tarihî vakıfların yerlerini tespit, çok güçleşmiştir. Yazımızda görülecek tereddütlü hükümlerde, bir zaruret aramak gerekir.

Tosya’daki vakıfların önemi çoğu bolluğuyla İsfendiyar Oğulları devrini takip eden Osmanlı tarihi ulularından bir haylisinin eserler bırakmış olmasındandır. Bunların da çoğu, ya yok olmuş ya hüviyet değiştirmiş oldukları için tam bir tarih mevzuu olmuşlardır. 1914 (Rumi 1330) da şehrin bir tarafı, 2 yıl sonra da o bir geçesinin yanmış ve 1943’teki depremde de kalanının tamamen denecek derecede yıkılması, neticede şehrin yeniden teşkilatlanması, arzettiğim değişikli umumileştirmiştir.

Bu itibarla tetkik yazılarımızda Tosya Vakıfları Tarihi eşelenirken şehrin evvelki durumu da dile gelmiş olacaktır. İmkân ve kaynaklarımız müsait olduğu nispette hatadan kaçınmağa çalıştığımızı, bunu yaparken de en küçük kayıt ve vesikaları ihmal etmediğimizi işaret etmek isteriz.

Okuyucuların bu şartlara göre emek ve eseri değerlendireceklerini umuyoruz.

Tosya’da Âbhâne ve Sakahâne

Kayıtlarda bir “Âbhâne ve Sakahâne” görülür. Bu nerededir, hangi tarihte kim veya kimler yaptırmıştır? Açık bir beyanı yok. İstidlal ettiğimiz bazı vasıfları[3] göz önüne alırsak, bu tesisin Taslı Pınar denen anıt olabileceğine hükmedebiliriz. Bulunduğu mahallenin adını taşımakta olması, inşası tarihi ve kayıtları bulunamayacak kadar eskiliği, şehrin göbeğini doldurması Pınar Mescidi vukuatı, bu tesisin tahrir tablosuna işlenmesi[4] gerek bu gerek Aşağı [Pınar] ve Kuyumcu [Pınarı] adlarıyla anılıp tanınan diğer iki pınarın tahrir ve vakıf kayıtlarında müstakil işaret almamaları … gibi deliller bizi böyle bir hükme sevk etmektedir. Gerçi bugün Pınar Mescidi de yoktur.[5] İleride bundan da ayrıca bahsedeceğiz.

Yukarıdaki Âbhâne ve Sakahâneyi biz, Taslı Pınar, Yukarı Pınar denen pınar olarak kabul ediyoruz. Gür olan suyu birçok yerlere hususi mecralarından dağıldığı gibi mahalle halkı kaplarını doldurarak ve gelip gidenler içerek istifade ederlerdi. İsfendiyar oğullarından İkinci İbrahim Bey’in yaptırdığı çarşı içindeki Büyük Hamamın, Abdürrezzak Camii önünde iken şimdi cümle kapısı önüne nakledilmiş olan şadırvan ile Pazar Camii yanındaki şadırvanın suları bu pınardan gelirdi. Bu sebeple bu ad, ancak bu pınara yakışıyor.

Şehrin güneyinde Aşağı Pınar, birkaç kilometre doğusunda da Kuyumcu Pınarı denen iki pınar daha varsa da gerek suları, gerek hizmetleri ölçülemeyecek derecede kısır ve bakımsızdırlar.

Şimdi şehir  dışana kaldırılmış olan Tabakhanenin su ihtiyacı da Taslı Pınardan karşılanırdı.

Tabakhane, Pınarla Kuru Çay ve Pınarbaşı Camii arasında sıra dükkânlar ve işyerleri halinde çarşı içine kadar dizili idi. Camiin kıblesinin solunda dış tarafta taş bir oluk, iki büyük çeşmesinden bol bol su saçar, onun da solunda tek çeşmecik işliklere su akıtırdı. Ayrı mecralarla pınardan ayrıca giden sular da vardı. Taş oluktan ve işliklerden boşalan sular, ayaklar halinde Kuru Çaya dökülürdü. Pınarın ön tarafında bir Çamaşırhanesi vardı. Etrafı yüksek ve kalın duvarlarla çevrili, kapısı ağzında Karagöz türbesi, içeride uzun bir müstatil şeklinde yontulmuş mermer taşlardan yapılmış yıkama yeri, dışarıda pınarın suyunu Çamaşırhaneye veren bir hayvan sulağı bulunuyordu. Pınarın, Çamaşırhane kısmı bugün, şehrin Termik santralı olmuştur.

Hayvan sulağı ile Çamaşırhane duvarında dikkati çeken bir de kitabe vardı. Şekillerden ibaret, yazıdan yoksun, anlamı henüz meçhul olan bu kitabe şimdi Kastamonu müzesinde imiş.

Eskilerin deyimiyle Taslı Pınar’ın hudutlarını belirtmeye lüzum yoktur.

Gurre-i Safer 1174 (M. 1760) tarihli bir kayıtta (Hurufat: 1127, V. K. Arş.) şöyle deniyor:

Ulemâ ve Sulehâ Şeriye Mahkemesinde, Kadı huzurunda toplandı. Debbağhane çeşmeleri kimsenin malı değildir. Bu çeşmelerden sular, boşa ve çaya akıyor. Hâlbuki Musalla ve civarında çeşme yok. Halk abdest vs. ihtiyaçları için su bulamıyorlar. Kendi güzel mallarımızdan harcayarak, bu ihtiyacı karşılamak istiyoruz. Hacı Hasan, bir çeşme yaptı. Mütevelliliğini de ona vermeliyiz. Buraya pınardan ve Debbağhane çeşmelerinden su verilmesini dilemişler. Kadı Mehmet Emin arzı ile berat verilmiş.

Bu kayıtta geçen “Musalla” neresidir, bugün ne haldedir?

Musalla “Namazgâh” diye anılırdı. 40 sene önceye kadar Cuma, Bayram namazları kılındığı, hatta vaazlar verildiği oluyordu. İçinde hem taş minber, hem de cenaze taşı (musallası) vardı. Etrafı yüksek duvarlarla çevriliydi. İbni Selim Mahallesi’nin çarşıya inen yol sağındaki eski Rüşdiye, şimdi Fevzi Paşa Okulu önünden Demirciler dükkânlarına kadar uzayan müstatil şekilli, üstü açık genişçe bir yerdir. Şimdi minber ve musallası kalkmış, okulun spor alanı hizmetine tahsis edilmiştir.

Kayıtta sözü geçen çeşme veya çeşmelerin kitabe veya başka işaretleri olmadığı için, gördüğüm çeşmeleri kaydedivereceğim:

Eski Rüşdiye mektebi, Hıdırlık önünde, Demirciler ve Musalla (Namazgâh) üstünde, bu iki yer arasındaydı, harapçaydı. Yanından çarşıya inen yol tarafında üstü açık bir toprak koridor, yol tarafında iki kapı hela, karşısında mektebin birinci katına çıkan beş basamaklı bir merdiven, sokak duvarında açık küçük yalaklı bir duvarın dış tarafında da iki ahşap oluğa iki filekeden akan iki su, bağlara giden yolun Hıdırlık tarafında ve mahalle yolu köşesinde de bir küçük taş oluğa akan çeşme vardır.

Tahminen 50 yıl kadar önce, Namazgâh ayaklanması[6] olmuştu. Orada oyun vermekte olan bir trup veya grup, kapıları kapatmış, seyircilere bilet satmaya başlamıştı. Parasız cümbüş seyretmeğe alışmış bir kısım insanlar, “Orası ibadet yeri, davul çalınıp zurna öttürülemez.” yaygarasıyla şehre yayılıp halkı ve söz erlerini toplamışlar, önlerine katmışlar, Namazgâh kapılarını zorlayıp yüksek duvarlardan aşıp içerideki seyircileri taşlayıp kaçırmışlar, kaymakamı yaralamışlar, eşrafı telgrafhaneye götürüp teller çektirmişler, vilayetten hayetler gelmiş, olayla ilgili olanları tevkif ederek Kastamonu’ya göndermişler, orada muhakemeleri yapılmıştır.[7]

Taslı Pınar, hem bulunduğu mahalleye hem pek yakınındaki bir camie adını vermiştir.[8]

Taslı Pınar’ın kuzey batısına ve Tabakhanenin baş taraflarında bulunan ahşap, üst katı mektep olan cami[9] ile aynı pınarın kuzey doğusundaki kârgîr diğer bir cami ve ikisinin arasında Karabaş Şeyh Tekke ve Türbesi vardı. Her üçünün de vakfiyeleri yoktur, kayıptır ve tescil de ettirilmemiştir. İnşa, tamir, yenileme tarihleri gibi vukuat kayıtları ise doyurucu değildir.[10] Bu iki camiden birisi (Kârgîr ve Taş minareli olanı), Mahalle camii, öteki Tabakhane Camii veya Mescidi diye anılırdı. Son 50 yıl içinde bütün cihetlerini üzerine almış olduğu için Mahalle Camii’ne “Dereli Hoca” Hasan Efendi Camii diye adlandırılmıştı.

Üstü mektep olan camiin banisi, Atabeğ Gazi[11] olduğu anlaşılıyor. Bu zat eski Kastamonu beğlerindendir. Bu zatın Sazovası’nda, Kuşçular köyü ile Kale denilen harabe[12] arasında da “Beğler Atabeğ” Camii denen bir mabedi kayıtlı[13] ise de şimdi böyle bir cami ve Sakahâne için İmamiyeti Kastamonu’nın Çelebi mahallesinde bahçelerinden Kastamonu’da vakıf arazisinden bahseden kayıt ve vesikalar[14] gördük. Sözü geçen cami ve Sakahâne için İmamiyeti Kastamonu kazasında, “karye-i Kuzyaka’da Gönç yeri ulu Çiftlik”ini vakfetmiş.[15] Bu vakfın geliriyle kendi türbesinin türbedarı da geçinecektir. Türbesi Tosya’dadır. Bunu biraz önce verdiğimiz kayıttaki şu tafsilattan anlıyoruz: “Türbedar Hacı İbrahim veled-i Abdülkerim evladından Hacı Baba oğlu İshak vakfiyet üzere bâ-berât mutasarrıf. Mezkûr İshak fevt, evladından Mehmed bâ-berât mutasarrıf.” Bu kaydın saydığı bu aile, meşhur İslam alim ve müelliflerinden Hacı Baba b. İbrahim Efendi evladıdır. Tosya’da bir zaviyeleri vardı. Şimdi camidir. Haziresi kabristandır. Atabeğ Gazi’nin Türbesi, bu caminin haziresinde olmalıdır. Her halde vazifeli veya tımarlı olarak yaşamış ve ölmüş olacaktır.

Bezirhâne ve Tetir-Palamut Değirmeni:

Tabakhane sahası, şehrin en kalabalık ve hareketli kısımlarındandı. Tabakhane denince esnafın orta malı bir sergi, satış ve alış yeri, bir bezirhanesi, bir de Tetiri, Palamut ezen atla çekilir değirmen vardı. Bezirhanede[16] daha ziyade büyükbaş hayvan derilerinin tabaklanmış olanları yumuşatılır, terbiye olunurdu. Değirmenin kaydı bulunamamıştır.

Rumi 1330’un 30 Ağustos’unda (M. 1614) ki büyük yangın, Taslıpınar, Yukarı Pınar denen pınardan başka yazıda geçen her yeri kül etti.

Abdi Çelebi Mescidi:

Bu mescid, H. 986 ve 987 (M. 1578-1579) yılları Emlak ve Evkaf tahririnde (Tapu: Kuyûd-ı Kadîme) ve 438 No. Tapu ve Vakıf Tahrir (Başb. Arş.) defterinde yer almıştır. Bu defterlere “ber-mûceb-i defter-i atîk” geçmiştir. O zaman da vakfiyesi yokmuş. Bu defterlerdeki (Sayfa No: 121 ve 41) dir. Vâkıfın biyografisi, mescidin inşa tarihi bulunamamıştır. Tahrir defterlerinde zamanı vergi mükellefleri 18, müstesnaları da biri kadı, biri imam olarak 2, cem’an 20 kişi olarak gösterilmiştir ki, pek kalabalık olmayan bir mahallede inşa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Kayıtlarda vâkıfın “Hacı” olduğuna işaret yoksa da, böyle bir hayrı yapabilecek bir gelire mâlik olanın o devirlerde önce “Hacc” etmesi din ve adet icabıydı. Dün, Şehreküstü Mahallesi’nde “Hacı Abdi Mescidi” denen ve “Mescid Önü” mevkiinde ibadethanenin ilk bânîsi bu zat olmak gerekir. Zira, Hacı Hüseyin oğlu Hacı Abdi isminde vâkıflar arasına karışan zatın gurre-i Muharrem 1056 (M. 1646) tarihli vakfiyesinde bir mescid inşa ve vakfettiğine dair işaret ve başka kayıtlarda da delalet yoktur. Bununla beraber, değerli üstadım Mehmet Rifat Urkaya, 21/3/1949 tarihli mektubunda bu mescidin Damgacı oğlu Mustafa (Tevfik Beyin babası, 1056 H. tarihli vakfiye sahibi Hacı Abdi Efendi’nin ahfadı) idaresinde bulunduğu devrenin uzak olmadığına telmih ederek, aynı mescidin bu ikinci zatın vakfı olduğunu kabul etmektedirler. Aynı zamanda mescid arsasının Vakfılar idaresince tasfiye edilmiş olduğunu da ilave ediyorlar.

Yukarıda kaydettiğim defterlerde bu mescidin imam ve müezzinine vâkıf, “Derya-yı Orta Pınar” (bugün Aşağı Pınar)mevkiinde 6 kilelik zemin(yeri)i olan bir bağ vakfetmiştir. Yine Abdi Feyzi ve Fatıma 800 akçe vakf ve aynı mescitte ribhinden birer, Çerağ yakılmasını şart etmişler. Bunlar da “Defter-i atik”den geçirilmiş. Bu isimler, üç vâkıf kardeş olsa gerektir.

Abdi Çelebi ve kardeşlerinin kimlikleri mescidin inşa tarihi, yanmadan önceki istihaleleri belli değildir.

Mescidin cihât ve tevliyetine ait tevcihler, Zilkade 1136 (M. 1724) tarihleriyle kayda geçmeğe başlamıştır. (V. K. Arş. Hurufat: 544, 1091, 119, 1120, 1123, 1124, 1126, 1130 T:-Tosya). Kastamonu Müzesindeki (Tosya Şeriye Mahkemesi mahfuz sicilindeki No. 586, sayfa: 28, s. 103) Zilkade. 1136 (M: 1724) tarihli bir kayıtta, Mescit vakıf parasından 2 akçe ile Hafız Mehmed müceddeden mütevelli naspedilmiştir. Bu ferman (V. K. Arş. 1119 no’lu defterde de var.) kayıtlı tevcih vukuatının en eskisidir. En yenisi de Zilkade 1216 (M. 1802) tarihlisidir. Mescidin eski tarihinden önce de cihetlerinde hizmet edenlerin mutlaka mevcut olması lazım geleceği gibi en sonraki tarihten beri de mevcutmuştur ve tescilde ihmaller, defter ve kayıtların tamamıyla korunamamış olması, mahalleli bakımının mahalle mescitleri giderleri için kaynak teşkil etmesi gibi sebeplerle bu eski mescidin tarihi kayıtlarında eksiklik bulmakta olduğumuza kaniim.

Hacı Abdi (b. Hacı Hüseyin) ve Yukarı Suluhan:

Hacı Abdi, vakfiyesinde ve kayıtlarda Şehreküstü Mahallesi olarak yazılıdır. Vakfiyesi gurre-i Muharrem. 1056 (M. 1646) tarihlidir ve bunu Kadıasker Hüseyin Şeyh Mehmed Efendi tasdik etmiştir. Tescili (V. K. Arş. 1962 No: deft. S. 221) yapılmıştır. Evlada meşruta vakfılardandır.

Şartları:

Kendisi hayatta kaldıkça idaresi ve gallesi kendisine ait olacak, tevliyeti oğlu Mustafa Çelebi’ye ve ölümünden sonra nesil kesilinceye kadar oğullarında kalacak, nesli kesilirse hâkim, tevliyeti caiz gördüğüne, vakfının gelirini de Medine fakirlerine verecektir. Vakfının meremmeti de gelirlerinden karşılanarak vakıf idame edilecektir.

Vakfı bir (Han)dır. Halk dilinde “Sulu Han” idi. Bu adın verilmesine sebep içinde su ve havuz bulunmasıdır. Yukarı diye anılması da çarşının aşağı tarafında bir de “Aşağı Sulu Han” bulunması sebebiyleydi. Bugün ikisi de yoktur.

“Yukarı Sulu Han” vâkıfın vakfiyesindeki beyanına göre, “Mehmed Paşa Hanı” karşısında yanmış bir hanın yerine yapılmıştır. Mehmed Paşa; Mehmed Nami Paşa, Boyalı, Cedid Nişancı diye muhtelif tavsiflerle bilinen zattır. “Yukarı Sulu Han”ın “Yeni Cami”, ve “Çifte Hamam” önünden çarşıya inen sokağın doğusuna ve “Çifte Hamam”ın altından geçen sokağın güneyine düşen adada han, mescid, kahvehane v.s. vakıfları mevcuttu.

Kıymetli tetkikleriyle bu oymağa ait vakıfların yerlerini tespitte büyük yardımlarını gördüğüm M. R. Urkaya vakfiyedeki yanmış hanın “Kürtoğlu Han”eı ve daha sonra Boduroğlu Hasan veya “Hasan Bodur Hanı” olan yer diye tahmin ediyorlar. Vakfiyede “Mehmed Paşa Hanı mukabelesinde be’de’l-ihrâk tecdiden bina edileceği” denmiş olması, vâkıfın ilk inşa ettiği hanın bir defa yanmış ve yine vâkıf tarafından ikinci defa yaptırılıp vakfiyeye bağlanmış olduğu anlaşılmaktadır.

Vakfiyede yazılı hudutlar:

Mehmed Paşa Hanı mukabelesinde, dört tarafı tarîk-i âmm tahtânî 17 oda ve Cendere, fevkânî 27 oda ve Cendere…”

Şu kayıt, hanın genişliğini ve derinliğini, tarif olunan yer itibarıyla bugün muhtelif esnaf dükkânlarını kapsayan muazzam adayı canlandırmakla kalmıyor, aynı zamanda hanın, büyük şehirlerimizde çeşitli sanat, ticaret kollarının barındığı büyük hanlar gibi Tosya’nın bir hayli ticaret ve hele sanat metaı yapılıp satılan bir yeri olduğunu da anlatıyor.

Hanın her iki katında da Cendere[17] bulunması, o devirlerde bu handa emsalinde Tosya’nın en meşhur ihraç emtiaları bulunan Muhayyer[18] kumaş, alaca ve beyaz yün kuşakların dokunup terbiye edilerek satılığını anlatmaktadır.

Vakıf şartlarından biri de yılda iki hatim indirilip ruhuna bağışlanmasıdır.

Vâkıfın evladı, Damgacı oğulları lakabıyla anılırdı. Bu gün de soyadları “Damgacı”dır. Vâkıfın sözü geçen vakıf hanında veya şehre şâmil olarak “Damga resmi” mültezim[19]liği yapmış olduğu için bu lakabı almış ve miras bırakmış olduğu düşünülebilir.

Han, R. 1330 (M. 1914) büyük yangında yandı. Evladı yenilememiş, bazı kısımlarını satmış, mülkleştirmişler ve bu yüzden hissedar mirasçılar arasında vakfın vakfiyyetini muhafaza için davalar doğmuştur.

Arsası üzerinde kimisi salaş, kimisi dükkân, kimisi mesken binalar vardır.

Abdülgafûr (Hacı Mehmed) Efendi Zaviye Dergâhı:

Kargı Mahallesinin Havuzaltı Sokağının 26 numaralı kapısı, Abdülgafûr Efendi adlı zatın münderis olan Zaviye ve Nakşi Dergâhı ile kendisinin ve mensuplarından bazılarının medfun bulundukları hazirenin kapısıdır.

Zaviye ve dergâhı, evlere inkılap etmiştir. Evladından bazıları bu meyandadır. Doğum tarihi bilinmemekte, vefat tarihi kitabesinde 1252 (M. 1836-1837) olarak okunabilmektedir.

Kendisinin Tosya’ya gelip yerleşmiş seyyâhînden olduğu ve ölümünden sonra da kerametleri görülegeldiği söylenir.

Zaviye ve tekkesi, türbesi 1936’da zapt edilmiştir. Esas kaydı (Kastamonu: 5/10, s. 630, V. K. Arş.)’dedir.

Hazirede Hacı Halil, Mehmed Arif efendiler gibi zevat da yatmaktadır. Kabristan pek bakımsız haldedir.

Hazirede medfun Hacı Mehmed Arif Efendi b. Süleyman b. Hüseyin’in cami, medrese ve kütaphane vakfı mevcut ve vakfiyesi (Anadolu başlar: 1255, s. 96 Esas: 1/10, 1123 ve 1392 V K. Arş.)’de müsecceldir.

Hacı Mehmed Arif, Halidi kolu Nakşîsidir. Vakfına tescil için Kadirî Şeyhi Hacı Nuri Efendi’yi mütevelli seçmiştir.

Camiini İstanbul’da Küçük Ayasofya Medresesi’nde sakin “kıdvetü’l-ulemâi’l-âmilîn” iken yaptırmıştır. Kendisi, Tosya’nın Kargı Mahallesindendi.

Camiin yerini Hocaoğlu Hüseyin Ağa’dan satın almıştır. Kargı Mahallesinde, bir taraftan Şâmî-zâde Vakfından Hacı Abdi bağı, bir taraftan Saraç Ahmed Ağa evi, bir taraftan tarik-i hâss, bir taraftan tarîk-i âmm. Camiin mihrabı arkasında bitişik bir bâb kütüphane, camiin sol tarafında 8 bâb hücre, yine mihrabın arkasında 60 hatve terbiinde tahmin olunur bahçe ve camiin sağ tarafında altlı üstlü 6 bâb harem odaları, malum zirâ‘da bahçe ve Debbağhane bitişiği Taşlı Çeşme denen çeşmeden cârî ve kunûvâtına tebeiyetle satın alınmış, mülküm olan 2 masura su ve kütüphanede 55 cilt kitap ve 2000 kuruş para vakfetmiştir.

Şartları şunlardır:

Her Cuma ve Pazartesi geceleri camide hatm-i hâcegân (Yatsı namazını müteakip), sabah namazlarından sonra usul-i Nakşibendi veçhile teveccüh, ayda bir Kuran hatmedilecek, şeyh mevcut fukara ile birlikte gizlice dua edecektir. Hatimlerin sevabı ölümünden sonra ruhuna, âbâ ve ecdadının ve ümmehâtının ve meşâyihinin ve bütün müminlerle mü’minâtın ruhlarına hibe olunacaktır.

Hücrelerde, zikir ehli talebe oturacak.

Harem odalarında, hayatta bulundukça kendisi, karısı, erkek ve kız çocuklar; kendisi öldükten sonra erkek evladı, bu kol munkariz olursa karısı ve kız evladı oturacaklardır.

Kitaplar; müsta’id talebeye âriyet verilecek, okundukça yerine konacak, kavi rehin ve kefil olmadıkça dışarıya verilmeyecektir.

Para: 10’u 11.5 kuruş hesabıyla istirbah edilecek, bu gelirden:

Yevmî 4 akçası Şeyhliğe, 4 akçası Mütevelliliğe, 4 akçası İmamlığa, 2 akçası müezzinliğe, 2 akçası kayyımlığa, 2 akçası da hafız-ı kütüplüğe ait olup hizmetlerini eda edenlere, 30 akça yüzü kıbleye dönük hatm-i Kuran edene, 30 akça fukara it’âmına sarf olunacaktır.

Hafız-ı kütüplük ciheti, Şeyhe meşruttur. Diğer cihetler, mersûm vazifeleriyle hayatta bulundukça kendi üzerinde, ölünce erkek evladının ekber, eslah ve erşedine kalacak, erkek evladı münkariz olursa harem odalarında kız evladı oturup 4 akça ile yalnız tevliyete mutasarrıf olacaklardır. Diğer cihetler kendi hulefasına ve onlardan sonra da Halidiyye,, onlardan sonra Nakşiyye hulefasına ait olacaktır.

Paranın gelir fazlası ile ebniye, kunuvât ve kitaplar tamir ve termim edilecektir.

Eğer bu şartlara riayet “müteazzire” olursa, menafi mutlaka Müslümanların fakirlerine hasrolunacaktır.

Hayatta iken vakfını azaltıp çoğaltmak, değiştirmek elinde olacaktır.

Bu vakfiyye, vâkıfın hem ilim, hem tarikat yolunda yürümüş bir âlim ve şeyh olduğunu gösteriyor.

Tarife göre, Abdülgafûr Mehmed Efendi Zaviyesi de bu zatın vakıflarının bulunduğu sahada olduğu ve bundan da Abdülgafûr’un vefatından sonra ihyaen kendi vakıflarını aynı yerde tevsî‘ ve tesis etmiş olduğu anlaşılıyor.

Abdülmecid Efendi ve Camii:

Abdülmecid Efendi Küçükçay’ın başında şehrin iki tarafını ayırdığı yerde, Şeyh Mahallesinin üst kısmında genişçe bir sahayı kaplayan Kabristan’a ve Kabristan’ın alt tarafında, ilk defa inşa ve vakfettiği bir camie ve o semte adını vermiştir. Bu makberenin etrafı duvarlarla çevrilidir. Dış tarafta, tepeye doğru uzanan eski ve geniş bir Kabristan vardır. Halen buralara cenaze gömülmez.

Küçük Kabristan ve bilhassa Abdülmecid Efendi ile babası[20] şeyh Nasuhi Efendilerin kabirleri, şehrin bütün semtlerinden gelen dilekçi ve duacıların ziyaret yeridir. Bu makberenin kapısı karşısında içeride bir de havuz vardı. Dolu iken kendi ıslanır, lüzumunda boş suyu bahçelere salınırdı. Suyun üstü kapalı, üzeri tavanlıdır.

Baba, oğul ikisi de hem vakıflar, hem eser ve gayretleriyle tarikatlar tarihlerinde yer almışlardır. Şeyh Nasuhi Efendi, Zeyniyye tarikatına müntesip, Şeyh Tacüddin-i Karamanî’den icazetliydi. Bursa’da Şeyh Safiyyüddin’in vefatında seccadesine oturmuştu. İrşad mertebesine erişince bir müddet Bursa’da kalmış, sonra Tosya’ya dönmüş, 1518 (H. 924)’de orada göçmüştür.[21] Oğlu ile adı verilen Kabristan’ın kapısından girilince, birkaç adım soldaki kavak ağacı dibinde, tepesinde yuvarlakça bir (taşı) bulunan merkad, onundur. İçeriye biraz daha, havuzun soluna doğru ilerlenince, kocaman bir mezar görülür. Bu da Abdülmecid Efendi’nindir. Bu zatın ölüm tarihi tespit edilememiştir. Hicri 986’dan sonra olduğu anlaşılmaktadır.[22] Yanlış olarak 1565-1566 (H. 973)’te irtihal ettiği kaydedilmiştir.[23] Her iki zatın da doğum yılları tespit olunamamıştır.

Şeyh Nasuhi Efendi’nin Camii ve mektep, Gürçeşme Sokağı başındaydı. Geçen yıl hayır sahipleri tarafından, bu günün daha dayanıklı malzemesiyle cami, iki kat olarak yenilendi. Eskiden hem mektep, hem mahalle halveti olan yer bina yıkılmış, arsası yetersiz olduğu ve müsait arsası olan komşu biraz olsun satmadığı için, bu yer boş kalmıştır.

Abdülmecid Efendi’nin Camii medfun bulunduğu kabristanın aşağı Şeyh Mahallesine bitişen kısmında idi. O da bir kaçt yıl önce aynı suretle yenilenmiştir.

Şeyh Nasuhi Efendi Camii’nin esas kaydı, (Kastamonu: 3/10, s. 1073 Kırmızı Ebru: 151) varsa da vakfiyesi yoktur. Tescil de edilmemiştir. Mektebinin iki asır önce, ikinci defa inşa edilmiş olduğunu biliyoruz.[24] Şeyh Mahallesi’nin bu kısmında (idüğünü tahmin ettiğimiz) bir başka mabed (Yakup Efendi Mescidi) daha kayıtlı olup[25] halen ne izi, ne bileni vardır. Bu mescid için yapılmış para vakıfları[26] vardır.

Vâkıfların Şahsiyetleri:

Şeyh Nasuhi Efendi, ilm ü irfanını seccadesinden yaptığı, telkin ve terbiye ile arkadaşlarına (talebesine ve dervişlerine) aşılamayı, kalem kullanmaya tercih etmiştir. Bu gün de aynı adı taşıyan mahallesine “Şeyh Mahallesi” denmesi, kazandığı sevgi ve saygı hakkında bir fikir verebilir. (Gerçi, bu adın kendisine izafe ile konulmuş olduğunu gösteren bir kayıt ve vesika göremedik. Fakat bu mahalle çevresi içinde daha önce temeyyüz etmiş başka Şeyh Efendi gelip göçmüş olduğunu gösteren bir dayanak da bulamadık.) Seccade hizmetini camiinde veya mektep ve halvet binasında yapmıştır.

Abdülmecid Efendi’den başka evladı ve aile kadrosu belli değildir. Bazı müellif isimlerinin oğullarına ait olabileceği ihtimali düşünülerek notları ilave olunmuştur.[27]

Bunlar arasındaki Yahya b. Nasuhi’l-İsrailî, bu aileden ve Abdülmecid Efendi’nin kardeşi olmak lazım gelir. Bu zat hakkında başka bir bilgimiz yoktur.

Abdülmecid Efendi’ye gelince: Babası gibi mutasavvıf, mütebahhir bir fakih, ayrıca ilim ve kalem sahibidir. İstanbul kütüphanelerinin kataloglarında müteaddit eserleri kayıtlıdır. Tosya’da ellerde ve evlerde de el yazısıyla telif ettiği eserler teberrük için saklanır. Âdet veçhile gördüklerimizin baş ve son kısımlarının fotokopilerini almak için saklayanlardan istedik, elden kaçırmak endişesiyle olacak, yok cevabıyla karşıladılar. Şüphesiz yazık oldu. Fakat bunu takdir edebileceklerin elinde değil. Abdülmecid Efendi, eskiler arasında da az bulunur, az görülmüş ululardandır. Hem ilim hem tasavvuf ve tarikat erenlerine “Zü’l-cenâheyn = iki kanatlı” denirdi. Üçüncü kalem kanadı bulunanları daha çok yüceltirlerdi. Nitekim Abdülmecid Efendi’nin yüzyıllar sonra bu gün dahi manen yaşamakta olduğunu, tesirinden bir şey kaybetmediğini görüyoruz. Bunun açık delili, hala dertler için dua, dilekler için destek ve ümit, ümitsizlik için teselli ve ümit kaynağı olarak, şehrin her yerindeki halkın ziyaret ve niyaz yeri olmasıdır. Bu inanç, yalnız şahıslarda değildir. “Şeyh Mahallesi: I. Şeyh-i Aziz. Abdülmecid Efendi b. Nasuh. Seccaden-nişîn ve vaiz. Muavin-i Nakibü’l-eşrâf Hamdi veled-i İskender.”

 

Abdurrahman Paşa ve vakıfları: (Yeni Cami)

Resmi kayıtlarda “Mer‘aşî” olarak gösterilen Abdurrahman Paşa, Defterdar İbrahim Efendi tarihine göre “Tosya’dan zuhur” etmiştir. Gurre-i Rebiulahir 982 (M. 1574) tarihli vakfiyesinde dahi Tosyalı olduğu yazılı değildir. Sicill-i Osmani’de[28] bundan bahsetmez.

Doğum yılını kaynaklar bildirmemiştir. Ölümün oğlu Mehmed Bey tarafından vakfiyesinin tescil ettirildiği tarihten pek az önce Bağdat’ta vuku bulmuş ve orada defnedilmiş bulunduğu anlaşılıyor. Fakat yılı, ayı günü tespit edilememiştir.

“Kalem”den yetişmiş, Rüstem Paşa’ya tezkirecilik, Mısır’a, Rumeli tımarlarına, Basra’ya defterdarlık, Maraş’a, Zülkadriye’ye, Bağdat’a beğlerbeğilik etmiştir.

İbrahim Efendi, paşanın sert huylu, diksözlü, muannit ve asabi mizaçlı olmasından dolayı “Adüvvü’r-rahman” diye anıldığını söyler.

Vakfiyesinde ise mümtaz vasıfları uzun uzun anlatılmıştır.

Vakfının esası, Tosya’daki “Yeni Cami”dir. “Yeni” adı, halkça takılmıştır. Bazı eski kayıtlarda sadece “cami”, “Cami-i Kebir”, ve halk dilinde “Ulu Camii” olan, Kuruçay kıyısındaki “Tali‘i Bey Camii”nden ayırt etmek için “yeni”lik katılmıştır.

Vakfiyesi, kendisinin vasiyeti ve şartları gereğince oğlu Mehmed Bey tarafından tescil ettirilmiştir. Oğlu tek varisi ve vakfının mütevellisi olacaktır. Fakat bu vazifesine Maraş Beğlerbeğisi Mehmed Paşa, daha üstün salahiyetle iştirak edecektir.

Camiin inşası hayatta iken bitirilememiş ve ikmali oğluna bırakılmıştır.[29]

Vakfiyenin dili Arapça’dır.[30] Anadolu Kadıaskeri Mahmud oğlu Mehmed tasdik ve tescil etmiştir.

Vakfiyedeki Şartlar:

1-      İstanbul’da Soğanağa Mahallesinde evliler için konutlar: ev, odalar.

2-      İstanbul’da Eminbey Mahallesinde kendi süknâsı beş ev.

3-      Kalecik kasabasında kendisinin yaptırdığı Bezzazlar (Dokumacılar) Çarşısının tamamı, 18 dükkân dışında 40 dükkân içeride.

4-      Malların üçte biri olan 460.000 Osmanlı dirhemi.

İlk üç paragraftaki vakıflar, Tosya’da yaptırdığı camiye, 4. Paragraftaki ise, hastalığı sırasında aşağıdaki kısımlara meşruttur:

Ne kadar para giderse gitsin ve nereden getirilirse getirilsin camiye gelip gidenlerin ihtiyacı olan su getirilecek “Hayır Çeşmesi” akıtılacaktır.

Camiin ön tarafına, kendisinin hal ve şerefine uygun başka medreselerde mevcut bütün mesken, hücre ve merâfıkı içine alan güzel bir medrese yapılacaktır.

Dükkân, ev, odalar icar bedelleriyle su getirildikten sonra artacak vakıf para (10’u 11 hesabıyla) istirbah edilecek, gelirleriyle cami ve medresenin giderleri karşılanacaktır.

Vakfiyede yazılı ihtiyaç ve masrafları tespite, vasiyetlerini tenfize oğlu Mehmed Beyle Maraş Emirü’l-ümerası Mehmed Paşa memurdurlar. Mehmed Paşa (yukarıda da belirttiğim gibi) üstün yetkili olacaktır.

Mehmed Paşa, Mehmed Bey’e yetkilerini devretmeden şu esaslarda mutabık kalmışlardır ve bunlar Mehmed Bey tarafından takrir olunmuştur:

1-      Müderris, tefsir ve ehadise, vakıf kitapları tetkik ve mütalaaya Müslümanlar arasında geçen diğer ilimlere ait eserleri okuyup okutmağa muktedir, beldeli veya beldeye tabi yerlerden iyi ve bilgin bir erkek olacak ve günde kendisine 30 Osmanlı dirhemi verilecektir. Bu vasıflarda bir erkek müderris bulunamazsa, 50 Osmanlı dirhemi vazifeli bir medreseden ayrılmış olan Mevlana Piri Efendi, 30 Osmanlı dirhemi ile bu vazifeye alınacaktır. Bu zattan sonra müderris olanlar da aynı vazifeyi alacaklardı.

Medresede, tatil günleri dışında devamlı okuyacak birkaç talebe olacak ve bunlara günde birer gümüş dirhem verilecektir.

Vakfı ve mallarını koruyacak ve geliştirecek iffetli ve diyanetli bir mütevelli olacak, kendisine günde 6 Osmanlı dirhemi verilecektir. Mütevelli, rehin ve kefil almaksızın vakfın malı için kimse ile muamele yapmayacaktır.

Vakıfların gelir ve giderlerini yazacak bir kâtibi olacak ve buna gündü 3 Osmanlı dirhemi verilecektir.

Vakfın gelirlerini bir Câbî toplayacak, 3 Osmanlı dirhemi alacaktır.

Camiin beş vakit imamına günde 8 Osmanlı dirhemi, hatibine 3 Osmanlı dirhemi, beş vakit iki müezzinine günde 2’şer Osmanlı dirhemi, Cuma günü Cuma namazından önce “Kuran” okuyacak 5 zata günde birer Osmanlı dirhemi, “Kuran” okunduktan sonra devlete Allah’ın yardımı ve vâkıfa hayır dua edecek duâhâna günde bir Osmanlı dirhemi, her gün sabah namazından sonra mevcut cemaatin işitebileceği sesle “Yasin Suresi”ni okuyacak zata günde bir Osmanlı dirhemi, cami hizmetine bakacak kayyıma günde 2 Osmanlı dirhemi cami ile medresenin harimine bakacak bir Ferraşa günde yarım Osmanlı dirhemi, Cuma günlerinde Cuma namazı ilan edecek 2 ayrı salâ müezzinine günde birer Osmanlı dirhemi, camide her gün birer cüz okuyacak 30 kişiye günde birer Osmanlı dirhemi, Ramazan’da minarede yakılacak kandiller için her yıl 360 Osmanlı dirhemi, medrese ve camie ait kitapları saklayıp koruyacak zata günde bir Osmanlı dirhemi (kitaplar belde hâkimine asla verilmeyecek ve dışarı çıkarılmayacaktır!), Okunacak cüzleri dağıtıp toplayacak ve bu arada tespih edecek zata günde bir Osmanlı dirhemi verilecektir.

Müderris diğer mürtezika üzerine hasbî (karşılıksız) nâzırdır. Mütevelli ile birlikte her yıl vakfın hesaplarına bakacaktır.

Vakıf malları, Bezzaziye Çarşısında saklanacak, gerektikçe nazır ve kâtip marifetiyle çıkartılacaktır.

Bu fıkradaki Bezzaziye Çarşısı yeri tasrih edilmediği için mübhem kalmıştır. Tosya’da Akkuş Mehmed Paşa Vakfı bir Bedestan vardı ki, halk bağlara taşınırken değerli ev ve ticaret eşyasını oraya koyar, alırken küçük bir ücret öderdi. Bir de yukarıda gördüğümüz veçhile Kalecik’te vâkıfın yaptırdığı Bezzaziye Çarşısı vardır. Zannımca bunlardan her ikisine de şamil olarak bu isim kullanılmıştır.

Halen Cami mazbut vakıflar arasındadır. Meşrûtun lehleri üzerinde tetkikat yapılamamıştır.

Vakfiyede sözü geçen ve sonradan yapılan medreselerin hiçbirisi artık mevcut değildir. Bununla beraber vakfın tarihî istihalelerini takibe de mecburuz:

Vakfiyede, vâkıf namına oğlunun yaptırması istenen medrese yeri, camiin önüdür. 1914 yangınından önce, avlunun batı köşesinde İftâ makamı olarak kullanılan iki hücrelik, camiin kuzey avlusu boyunca doğu köşesine kadar uzayan iki katlı müteaddit hücreler, güney doğu avlusunda mihrap önündeki makbereye kadar varan tek katlı müteaddit hücreler vardı. Cümle iç kapısı karşısındaki sıraların üst kat hücrelerinde müderrislere ait olanları vardı.

Yangından sonra bu üç avluya serpilmiş olan hücreler ve medreseler yapılmadı. Yalnız 1916’ya kadar hücrelerden birinde oturmuş ve camiin tamirine delalet ve nezaret etmiş olan Hacı İsmail Hakkı Efendi (Menfi Hoca) için bir hücre yapıldı. Bu hücre Çifte Hamam önünden cami avlusuna çıkılan taş merdivenin başında idi. 1943 depreminde yıkılan bu hücre de sonradan yapılmamıştır.

Vâkıfın vasiyeti üzerine yapılan ilk medresenin hangisi olduğu belli değildir.

Yeni Cami’in, Mehmed Bey b. Abdurrahman Paşa tarafından yaptırılmış olan medreselerin 1914 yangınına kadar kalmış olup olmadığını bilmiyoruz. Bununla beraber Vâkıf Paşa’nın, medreseler için cami önünü tensip ve vasiyet etmiş olması göz önüne alınır, yangına kadar camiin güney doğu avlusundaki sıra sıra hücreler ihtiva eden medreseler mevcut olduğu ve yandığı düşünülürse, bunların sözü geçen medreseler olabileceğini söyleyebiliriz.

Camiin cemaat kapısı karşısında ve şadırvanın da bulunduğu sahada da medrese, Cemaziyelahar 1193 (M. 1779) tarihli bir kayda[31] göre Tosya eşrafından ve kadılarından Hacı İbrahim Efendi b. Mehmed Ağa tarafından, mütevelli izniyle yaptırılmağa başlanmış, bitirilememiş, para vakfederek ikmali oğlu Fahru’l-kudât Çelebi oğlu Seyyid Abdurrahman Efendi’ye bırakılmıştır. Bu mütevelli inşaatı bitirmiş, talebeye tefviz etmiş, vakıf paranın nemasından günde 2 akça vazife ile[32] Amasya’da oturan ulemadan Ömer b. İbrahim Efendi müderris olarak getirilmiş, Kadı Hasan Efendi arzı ile bu zata müderrislik hasbî mütevellilik, Hacı Mehmed b. Hasan’a da mütevelli üzerine nazırlık tevcih ettirilmiştir.

Cami avlusunda Şerif-zade Ali Ağa Medresesi’nden de bahis vardır[33]: Abdurrahman Paşa Camii avlusundaki bu vakfın Dersiamı Hüseyin Efendi’nin ferağı üzerine bu cihet Seyyid Hasan b. Şeyh Abdürrezak’a[34] tevcih edilmiştir.

Abdurrahman Paşa’nın getirmeyi oğlu Mehmed Beğ’e bıraktığı suyu nerelerden, ne miktarda getirtip nerelere akıtmış olduğunu, kayıtlardan öğrenemiyoruz. 40-50 yıl öncesinden beri cami avlusunda bir şadırvan, dış duvarlarından medreselere su veren tepme küplerden başka tesisler yoktu. Bugün aynı avluda bulunan şadırvan ile yeraltı helalarında su vardır. Yangından önceki şadırvan suyu, Dülgeroğlu Hacı Ahmed Ağa tarafından, 2250 kuruşa İbrahim Yüzbaşı Avni Efendi’den aldığı 10 iğnelik Seyyidoğlu suyu ile artırılmıştır.[35] Hacı Ahmed Ağa’nın babası Hacı Mustafa Ağa, Avni Efendi’nin babası da Osman Necip Efendi’dir.

Camiinde âdet veçhile sonradan bir de mektebe kavuştuğu görülüyor.[36] Kıblesinde de Çifte Hamam olduğu için tahsil merkezlerinde gördüğümüz “külliye” sistemini burada da buluyoruz. Fakat büyük merkezlerde olduğu gibi birden ve bir vakıf tarafından tamamlanmış değildir.

Diğer ilave vakıflar da olmuştur:

Eskiden (Rumi 1318 – M. 1902/3’e kadar) Hükümet konağı ve Mahkeme Camii yakınında ve sırasındaydı. (Onun için bu semte “Mahkeme Mahallesi” adı verilmişti). Bu bina daha önceleri Hacı Mehmed menzili (evi) adıyla anılırmış. Ayda 15 kuruş kira ile kiralanırmış. Geliri camiin imam, hatip, müezzin, müderris, mütevelli, deştbânına meşrut imiş. Hacı Mehmed, kiraya 1 kuruş zammetmiş ve bu farkı güzel sesli, latif elhanlı, nüfusu kalabalık, geçimi dar İmam Seyyid Hacı Hafız Mahmud Efendi’ye tahsis etmiş.[37] Veyranşehir[Viranşehir]’in Babalar köyünden olup Tosya’nın Ahi Pir[38] Mahallesinde misafireten mukim Yusuf Bey oğlu diye maruf Mustafa Ağa b. İbrahim, bir kepenk arsası Akkuş Mehmed Paşa Vakfına yılda 24 akça maktu icarlı,, Unpazarı’nda[39], binası mülk[40], göncü dükkânı ile[41] manav dükkânını vakf ve [42] şart etmiştir:

Tahtacı Receb b. İbrahim b. Mehmed de Yeni Camii İmamına ait vakıf[43] tesis etmiştir. Vakfiyesindeki izahat ile bugün, bu vakıfların yerini tespit ve izah mümkün değildir. Şehrin geçirdiği teşkilat değişiklikleri, bu imkanı bize vermemiştir.

Yeni Camii’nde en eski vukuat kaydını Başbakanlık Arşivi’nde[44] bulduk.

Türlü tevcih notları varsa da bu yazıda vermiyoruz.

İnşa ve Onarmalar

Camiin inşası  : H. 978 (M. 1571)

Onarım (31)    : Recep 1169 (M. 1756) [45]

         (42)      : H. 1285 (M. 1868)[46]

          (43)      : H. 1331 (M. 1915)[47]

          (44)      : M. 1945[48]

Minare yeniden 4 katı eksiltilerek şehrin Tekyeönü (Hocaimad – İbn-i Selim mahalleleri tarafında) kısmı 1 Ekim 1333 (M. 1917)’de, çarşı 6 Eylül 1338 (M. 1922)’de yanmış ve 26/27 Kasım 1943’te de şehri baştanbaşa harap eden deprem olmuş ve camilerin hemen hepsi büyük zararlar görmüştür. Kurulan bir dernek delilliğiyle hepsi onarılmıştır.[49]

Camiin cümle kapısı üzerinde şu sülüs kitabe vardır:

“Abdurrahman Paşa ol âli-himem”

“Eyledi bir cami a‘lâ binâ!”

“Ruhuna versin Hudâ feth u zafer”

“Menba-ı nûr mecma-ı ehl-i nazar”

“Keşf idüp âna cemâl-i pâkini”

“Nûr-ı Sübhân eylesün anda eser”

“Oldu itmâmı için tarih âna:”

“Lâm lafz-ı sadr-i saff ayni haber”

H. 992 (M. 1584) İbrahim Hüseyin Bey”

Abdürrezzak Camii ve Medresesi Vakıfları:

Bu cami, şehir ortasından geçen Kuruçay’ın kuzey yakasında, çarşının eski Arıpazarı’nın arkasındadır. Büyük yangından sonraki teşkilatta da yeri değişmemiştir. Mihrabın önünde sağ tarafta, çarşı kaldırımı üzerinde, suyu Taslıpınar’dan ve Seyidoğlu’ndan gelen muhdes bir şadırvanı vardı. Bugün cümle kapısı önündedir.

Yangından evvel daha genişçe olan avlusunun kuzey batısından başlayıp, bu günkü erkek cemaat helalarının sonuna ve Büyük Hamam duvarına kadar uzayan kısmında altlı üstlü medrese odaları bulunuyordu. Aynı yerden başlayıp Kuruçay’a doğru uzanan dikey altında cemaat sebil çeşmeleri ve üstünde de yine medrese odaları vardı. Yangından sonra cami onarılmış, medrese ve sebil çeşmeleri kalkmıştı. Bu çeşmeler şimdi, helaların önünü kapayan duvarlar içinden musluklarla akıtılmaktadır.

1943 depreminde cami ve minaresi harap olduğundan minaresi yıktırılıp yaptırılmış, binası adeta yenilenmiştir. Eski sebil çeşmelerin bulunduğu hattın uç köşesinde bir oda, altında da iki kapılı denilen bir kahvehane ve iki dükkân, şimdi Buğday Pazarı olan dış kısmında da dükkânlar mevcuttur.

Cami, taş ve tuğladan, kubbeler mahfel ve teferruatı ahşaptır. Şimdiki minaresi tuğladan yapılmıştır.

Camiin banisi Şeyh Abdürrezzak Efendi olduğu kayıtlardan ve halk dilinden anlaşılmaktadır. Fakat inşa tarihi, bânînin hüviyeti, yerinin mülk mü, vakıf mı olduğu, bir vakfiyesi bulunup bulunmadığı bilinmemekte ve tescil edilmiş vakfiye bulunamamaktadır. Esas kaydı (V. K. Arş. Kastamonu Esas: 2/10, s. 3018) dedir. Sonradan yapılmış iki vakfa ait 12 Zilkade 1141 tarihli vakfiye (Deft. 624, s. 347-348, sr. 316’da ve 13 Rebiulahir 1296(M.1879) tarihlisi: Tâsi‘ aşer müc. Anadalou 263)’de kayıtlıdırlar. İkinci vakfiye 25 Cemaziyelahir 1290 (M. 1873) tarihiyle (T1 607, s. 15)’de de yazılıdır.

Camiin inşa tarihi kesin bir rakamla belirtilemezse de, (T1: 115) defterinde Safer 1126 (M. 1173) tarihinde Ahmed Dede’ye kayyımlık tevcihi yapılmış olduğuna göre, inşa bu tarihten evvel yapılmıştır.

Yaptıran Şeyh Abdürrezzak’ın kimliğini yine (T1: 1124) de buluyoruz: Tosya’daki Şeyh İsmail-i Rûmî vakfına 2 akça ile vâkıfın evladından Şeyh Abdürrezzak Efendi, nazır naspedilmiştir. (Zilhicce 1146, M. 1733)

Tosya Şeriye Mahkemesi Mahkeme Sicilleri No: 600’de ise Zilhicce 1218 (M. 1805) tarihli bir berat kaydı var:

“Medine-i Tosya’da, Şeyh Abdürrezzak’ın bina eylediği cami” imam ve hatibi iken vefat eden Civek-zade Mehmed b. Abdullah’ın yerine muayyen vazifesi ile oğlu İsmail halifeye tevcih…

Meraşi Abdurrahman Paşa Camii’nin dersiamlığı da bu zata tevcih edilmiş olduğunu bu bahiste görmüştük. Böylelikle bu kimsenin aynı zamanda ulemadan ve “zülcenahayn” olduğu belirmiştir. Ölüm tarihi de kesin olarak bilinmemekte ise de oğlu Seyyid Şeyh Hasan’ın beratı 1171 (M. 1757-1758) de, cülus sebebiyle, Şeyh İsmail-i Rûmî Zaviyesi çeşitli cihetleri için “tecdîd” edilmiş olduğunu, orijinali elimde bulunan “Tosya Şeriyye mahfuz sicilli” yaprağında buluyorum ki, bundan anlaşıldığına göre Şeyh Abdürrezzak Efendi merhum o tarihten evvel intikal etmiştir. Zira beratları yenilenen cihetler, tevliyet, meşihat vs. gibi sağ olduğu takdirde kendi üzerinde kalması meşrut olan hizmetlerdi.

Cami hizmetleri için yukarıda yerini işaret ettiğim 12 Zilkade 1141 (M. 1729) ve Cemaziyülahır 1290 (M. 1873) tarihli iki vakfiye ile iki vakıf tesis edilmiştir:

1-      İstanbul’da Hoca Hayruddin Mahallesi’nde misafireten sakin Seyyid Mustafa Efendi b. Seyyid Mustafa Efendi b. Hafız Hüseyin Efendi arsası muaccel icâre ile Şeyh Abdürrezzak Efendi Camii Vakfı ve ebniyesi mülkü olup hududu: Bir yönü cami, bir yönü Büyük Hamam, iki yönü tarîk-i âmm, biri birine bitişik 15 dükkânın ebniyeleri (ki Odun pazarındadırlar).

Şartları:

Ecri misil ve icâre-i sahîha ile ahara icar olunup icâreden 2.5 akçası icâre-i müecceleye ayrılacak, kalanından yevmi yarım akça tevliyet ve nezarete (ki hayatta iken kendisine, ölümünden sonra evlad evladına, evladı munkariz olursa cami mütevellisine ait olacak), yevmi yarım akça cami imamına, yevmi yarım akça cami hatibine, fazlası akârâtın onarımına ve meremmetine, bundan da artanı kendisine ve evlad ü evladına ayrılacak. Bu şartlara riayet müteazzire olursa, mutlaka”fukara-yı ehli imana” verilecek.

2-      Kaza kaymakamı Alaiyeli Osman Nafiz Efendi b. Abdullah adıyla biri 1290, öteki 1296 tarihli iki vakfiye kaydına göre şu hudutlarda tespit edilen dükkânlar vakfedilmiştir:

“Bir tarafı Debbâğhâne (Tabakhane şimdi kaldırılmıştır.) önünden gelen çay, bir tarafı Akkuş Mehmed Paşa Vakfı arsası olup halen üzerinde Kolcaoğlu İsmail, Ali ve Ahmed ağaların müşterek kahve-i attariye kahvehane ve cami kapısı bitişiğindeki dükkânları ile mahdûd Şeyh Abdürrezzak merhumun arz-ı vakfı üzerine bâ-izn-i mütevelli 7 adet Attar dükkânı inşa ve vakfettiği”

1296 (M. 1879) tarihli vakfiyeye konu olan dükkân ve odaların hudutları da şöyle gösterilmiştir:

“Abdürrezzak Camii civarında nehr-i Yâbis (Kuruçay) bitişiğinde bir taraftan Kolçak oğulları Ahmed, İsmail ve Ali’nin müşterek kahvehanesi ve bir taraftan Kuruçay, bir taraftan Cami-i Kebir(Ulu Cami) ve Abdürrezzak Cami-i şeriflerine meşruta dükkânlar ve dördüncü tarafı tarîk-i âmme mahdûd fevkânî 2 kapı oda, altında bir kapı ekmekçi dükkânı, bir kapı aşçı dükkânı…”

Bunların mutad icâreleri 13 akça hesabıyla üçer akçası Abdurrahman Paşa Camii birinci imamıyla ikinci imamına, 2’şer akçası birinci ve ikinci müezzinlerine, birer akçası da kayyımı ile mütevellisine ve oda ve dükkânların tamir ve termimine sarfı şart kılınmıştır.

Bu iki vakıf zümresi, Abdürrezzak Camii sahasında olduğu için ikinci vakfiye özeti de bu bahse alınmıştır. Ankara Etnografya Müzesindeki “Kengrı (Çankırı) Şer. 26 sr. Da, 12 sr” no ile 19 Recep 1178 (M. 1764) tarihli fermanla Müderris Osman Efendi hakkında deniyor ki: Geçim darlığından sıkıntıdadır. Çankırı mîrî mukataası gelir fazlasından kendisine yevmî 120 akça vazife ile verilmesi Tosya Naibi Kengrı Kadısı ve Mutasarrıfı taraflarından inhâ, şeyhülislam tarafından tasvib ve işaret olundu. Padişah (III. Mustafa) bu yolda ferman buyurdu. Bu para âdet veçhile “marifet-i şer‘ile” tahsil edilip Kengrı mukataasının Muharrem taksitinden toptan ayrılarak müstekkikine verile.

Kastamonu Müzesindeki “Tosya Şeriye Mahkemesi Mahkeme Sicilleri”nden No. 599 Zilkade 1190 (M. 1775) tarihli bir kayıtta da: aynı müderrislik, yine Kengrı mukataasından verilmek üzere kabık Müftü İbrahim Efendi’ye yevmî 60 akça vazife ile tevcih olunduğu görülüyor. Müderrisin vazife miktarları arasında %50 fark mevcut. Bu farkı bir yana itsek bile, Ömer Efendi’ye “mukataa fazlası”, İbrahim Efendi’ye mukannen gelirden tahsis yapılması karşısında ihtiyarsız Fuzuli merhumun macerası ve meşhur şikâyeti hatıra geliyor: “Zevâiddir, husûl bulmaz!”.

Herhalde Ömer Efendi de az çok bu serencamı yaşamış olsa gerek. Nitekim, (Kengrı Ş. M.M.S No. 48: 7 Recep 1262 (M. 1846) tarihli bir nezaret emriyle: Tosya’da Abdürrezzak Cami-i Şerifinde el-Hacc Ali Ağa Medresesi Müderrisi Ahmed Razi Efendi’nin “yevmî 120’şer akçadan müterakim iki senelik vazifesi 531 kuruşun ödenmesi” bildirilmiştir.

Halbuki bu vazife mukataanın “zevâid”inden değil aslından tahsis edilmiş olduğu halde iki yıl ödenememiş, birikmiş!

Vakfın esas defterindekinden gayri, hurufat T1. defterleriyle şeriye sicillerinde de yazıya konmayan tevcih kayıtları vardır.

 

Resim : 1 - Tosya'nın Umumi Görünüşü

Resim : 2 - Taslı Pınar - Yukarı Pınar ve Elektrik Dizel Santralı

Resim : 3 - Şeyh Nasuhi Efendi Medfeni ve Mevcut Hali

Resim : 4 - Abdülmecid Efendi Medfeni ve Mevcut Hali

Resim : 5 - Mer'aşi Abdurrahman Paşa Camii : 1943 Depreminden sonra umumi görünüş

Resim : 6 - 1943 depreminden sonra cemaat kapısı

Resim : 7 - 1943 depreminden sonra mihrap ve kubbeler

Resim : 8 - 1943 depreminden sonra müezzin mahfeli ve kubbeler

Resim : 9 - 1943 depreminden sonra mihrap

Resim : 10 - Restorasyondan sonra dıştan umumi görünüş

Resim : 11 - Restorasyondan sonra minber kapısı

Resim : 12 - Restorasyondan sonra dış cemaat yeri ve kuzey batı cümle kapısı












[1] Vakıflar Dergisi 7

[2] Sanayi Bakanlığı Enerji Dairesi Reisliğinde Uzman

[3] “Vakf-ı Velîd Mukbil berâ-yı Âbhâne ve sakahâne ve imam ve müezzin-i Mescid-i Pınarve Çerâğ-ı Cami ve tevliyet ve taâm 200 akçe vakf idüp Pınarbaşı Mescidi İmamı ve müezzini birer hatim ilave idüp meblağ-ı merkûmun ribhinden kırkar akçe virilüp ve sakahâne meremmâtına on beş akçe ve ferrâşa kırk akçe ve mütevelliye yüz beş akçe ve camide yunan iki çerâğa kırk akçe ve taâma doksan beş akçe tayin idüp Ramazanda veya Kadir gecesinde taâm idüp iki Hatim duası ideler diyü şart itmiştir. Ber mûceb-i vakıfnâme ber mûceb-i defter-i atîk.” (Tapu K. U. Md. Kuyûd-ı kadime Arş. Def. No: 578, s. 122, Tarih: H. 987 – M. 1579-1580)

[4] “Nefs-i Tosya’da Pınar Mescidi dimekle maruf mescidin bazı vakıf yirleri” varmış, “Kadimden vakfiyyet üzere tasarruf olagelmiş ve on pâre bağ öşrü vakf-ı kadîm-i mescid-i mezkûr imiş. Haliya imam Mevlana Numan imam. Bâ berât-ı Sultânî ber mûceb-i Defter-i Atik” (Sahife: 118).

Sefa Halife: Sahife 122’de 1000 akçe;

Aynî Kadı:                             10000 akçe,

Peri Kadı: Sahife 122’de     2000 akçe vakf etmişler. Şartlarını almıyoruz.

[5] Pınar ve Hotana Mescitleri ve ikincinin bir de mektebi ile Ata veya Atabey Camii iki tarafında yer almıştır. Mescit ve Cami 1330 (M. 1914) de büyük yangında yanmış, kalan yıkılmış, yerleri imar planıyla meskenlere ayrılmış, satılmış ve evler yapılmıştır.

[7] Namazgâh ayaklanması denen bu olayda bu satırları yazan, merhum amucası Abdulkadir Efendi’nin kucağında oyunu seyre gitmiş, hücum sırasında yine öylece hükümet o zaman mescit şimdi Nüfus Dairesi olan odasının penceresinden vakayı takip etmişti.

[8] Pınarbaşı Mahallesi, Pınarbaşı Camii.

[9] Mektep, sıbyan ve Kuran içindi. V K. Arş. H. 1126 No. Da, Gurre-i Ramazan. 1175 (M. 1762) tarihi ile kayıtlıdır. Kuran Muallimi Mustafa b. Recep’in vazifesine vücûh ile çalışmakta ve fakat beratsız olduğu anlatıldıktan sonra, vâkıf’ın vakfı nemasından yevmi üç akçe ve berat verilmesi Kadı Naibi Müfti-zade Mehmed müceddeden (ilk[yeniden]) berata bağlandığı yazılmıştır. H. 1175 (M. 1762) tarihli kayda göre, Mektebi Hotana oğlu Hacı İbrahim Efendi yaptırmış. Daha evveli belli değil. Burada bir not koymak isterim: Tedrisatı birleyen ve devlet elinde toplayan kanun çıkıncaya kadar bu gibi mekteplerde muallimler haftalık küçük bir ücret karşılığı çocukları okuturlar, devletten bir şey almazlardı.

[10] Fakat Sıbyan mektepleri o zamanlarda asıl vakfa uyularak, Kadı veya Naiblerin teklifi üzerine muallimlik tevcih olunan bir veya birkaç kişi (Hoca) tarafından idare edilirdi. Vakfın geliri yeterliyse gündelik akça da bağlanırdı.

[11] Hurûfât: 1127 No’lu defterin Tosya kısmında Şevval 1172 (M. 1759) ve Şaban 1172 (M. 1759) “Debbağhane kurbında Atabeğ Gazi”; “Debbağlar sûkunda Atabey binası Cami”.

[12] Kalenin harabelerinden izler vardır. Tosya’nın arkeolojik durumunu incelemiş olan Kastamonu Müzesi’nin değerli ve gayretli müdürü Ahmet Gökoğlu’ndan ricada bulunmuştuk. Bir seri makale ile dileğimizi yerine getirdi. Bu makalelerinden birinde, inşa tarzı ve kullanılmış olan malzeme itibarıyla çok eski zamanlara ait olduğunu belirtmişti. Belki kale denilen harabe Atabeğ Camii’nindir.

[13] Esas: 1/10 No. 2384 Vakıf Kayıtlar Arş.

[14] Başb. Arş. Cevdet Tasnifi 2 No’lu Evkaf defterinin 8106 sıra no. Takrir özeti: Safer 1267 (M.1850) ve aynı defterin 15789 sıra No’da vakıf arazi ve bahçeleri.[BOA, C.EV, 163/8106, 15.M.1218]

[15] Gazi Beğ’in Camii’ne ait vukuat: Esas: 1/10 sıra No. 1042’de Pınarbaşı Mahallesi Camii.

[16] Bezirhane tahrir kaydını da aynı defterin 12. ci sahifesi solunda buluyoruz: Asıl Bezirhâne, o tarihte harapmış. Kadı marifeti ile satılmış. 900 akça etmiş. Bu paranın ribhinden 60 akçasının imama, 60 akçasının müezzine, 15 akçasının mütevelliye verilmesi hüccete bağlanmış. Bu cihetlere kimlerin mutasarrıf oldukları da hüccette yazılmıştır.

Aynı tahrir defterinin 6. ıncısında da şöyle bir kayıt var: “Nefs-i Tosya’da Pınar Mescidi dimekle maruf mescidin bazı vakıf yerleri var imiş, kadimden vakfiyyet üzere tasarruf olagelmiş ve on pâre bağ öşrü vakf-ı kadîm-i mescid-i mezkûr imiş, İmam Mevlana Numan. İmam bâ-berât-ı sultânî ber-mûceb-i defter-i atîk.”

“Bezirhâne: Vakf-ı mescid-i mezbur: 80 Hâsıl: 220” Bu kayda göre Bezirhânenin yıllık itibari geliri 220, vakıf için ödenecekira, yahut icare veya mukataası 80 akça demektir.

[17] Ali Seydi merhim “Resimli Kamus-ı Osmani”sinde Cendere’yi şöyle anlatıyor: Yunancadan Arapçalaştırılmıştır, Farsçalaştırılmıştır. Manası: Mengene, silindi, sıkıştırıcı alet.

[18] Muhayyer; 11 arşın boyunda, siyah yünden dokunan kumaş.

[19] Yıllık verimi kendisine ait olmak üzere devlete maktu (kesişme) bir miktar ödemek usulü. Toprak mahsullerinden “A’şar” adıyla 40 yıl önceye kadar bu usulle vergi toplanırdı. Belediyelerin Kantar, Zebhiyye gibi bazı resimleri de böyle toplanırdı.

[20] Şeyh Nasuh Efendi’nin dedesinin İsrafil İsrafil’inde Şabaniye tarikatının kurucusu Şeyh Şaban-ı Veli olduğun bir kayıtta görmüş, not etmiştim. Bulamadım. İsrail kaydı da vardır.

[21] Zeyl-i Şekâyık tercemesi: Mecid Efendi, C. 1, s. 424

[22] Tahrir defteri: Tapu K. U. Kuyud-ı Kadime: No:578. S. 117, H. 987 (M. 1579-1580)

[23] Osmanlı Müellifleri: C. 1, s. 113

[24] Tarih. 9 Safer 1188 (M. 1772)

[25] “Şeyh Nasuh Efendi Mahallesi’nde Yakub Efendi’nin inşa ettirdiği mescid”: Tapu Kuyud-ı Kadime Arşive, Tahrir Defteri, No: 578, s. 117, tarih: H. 987 (M. 1579-1580): Yakub Efendi 4300 akça vakfetmiş, günde birerden yılda 360 cüz okunmasını, tevliyetinin evladının eslahına ait olmasını ve ribhinden 150 akça almasını, müezzine yılda 90, rogan-ı çerağa da 45 akça verilmesini şart koşmuştur.

[26] Hacı Hatun da 50 akça vakfederek, Pazartesi ve Perşembe günlerinde imamın “Yasin” okumasını ve vakfının ribhini almasını şart koşmuş, bu iki kaydın “Defter-i atik”den aktarıldığ yazılı.

[27] Şehit Ali Paşa Kütüphanesi: No. 272, “Li Abdülmecid tam” işaretiyle

a-       “Risâletü fi tefsiri’l-müteallikâti bi’t-temessül”

b-       İstanbul Bayezid U. Kütüphanesinin Fıkıh bölümünde No. 2645/68’de “Mecmûatü’l-ferâiz” isimli ve

c-       Nakîbü’l-Eşrâf Esad Efendi Küt. de No. 3762’de “Tercîhü’l-beyyinât inde te‘âruzu’l-berâhîn ve’l-beyyinât” adlı diğer eserler, Hasan b. namına kayıtlıdır.

d-       Âşir Efendi Küt. Reisü’l-küttâb Mustafa Ef. Kısmında No. 397’de “Şerh/i Avâmili’l-atîk” adında Arabî, talîk, yazma bir nahiv Yahya b. Nasuhi’l-İsraili adına kayıtlıdır.

e-       Bir evvelki küt. de No. 1360’da Türkçe, talik, yazma: “Teşrîhât” adlı eser Nasuh Çelebi adına yazılıdır.

f-        Koca Ragıp Paşa Küt. mecâmi kısmında No. 1461 ile “El-mesaili’l-müte‘allikâti bi-isbâti’l-vâcib ve irâdât” El-allâmetü’t-Tos[yav]i li’l-kâtibi ve “Risâletüü fi bekâi’n-nefsi’l-insaniyyet” adlı Arapça talik, yazmada “Li’l-allâmeti’t-Tos[yav]i” diye kayıtlıdır.

[28] Sicill-i Osmani Cilt 3, s. 312

[29] Mehmed Beğ’in tamamladığı eksiklikler şunlardır: Medreseler, helalar ve nereden getirilirse getirilsin sular.

[30] Vakıf Kayıtlar Arş. Deft. 1195, s. 165, sıra 41 ve Başlar: 578 Türkçeye tercemesi: Deft. 1961, s. 197, sıra 35

[31] Vakıf Kayıtlar Arş. Hurûfât: 1129

[32] Dini hizmetler karşılığı. Bu eski teri hala da kullanılır.

[33] Tosya Şeriye Mahkemesi mahfuz sicillerinden 599 No’lusunun 122 s. No. Ramazan 1197 (M. 1783)

[34] Bu zat Kadiri tarikatı ikinci Piri Şeyh İsmail Rûmî hazretlerinin soyundan ve Tosya’daki vakıflarının cihet ve tevliyet sahipleri, müşârun ileyh Pir hazretlerinden ve vakıflarından başka bir makale ve eserde bahsedeceğiz. Pir hazretleri, bizim de erkek kolundan ceddimizdir. Müceddit ve müçtehit olarak Şeyh İsmail Rûmî, Kadiri tarikatı tarihinin en ciddi ve ilmi taraflarını teşkil eden esaslar koymuş ve tarikatların kaldırılmasına kadar her yer ve kolda çok canlı olarak yaşamış olduğu için, biyografisi tafsilatlı olacaktır.

[35] Avni Efendi, evinin iç tarafına asla küp koyamayacak, suyu akıtamayacak. Vakfiyesi: Tosya Şeriye Mahkemesi Sicillerinden No. 605, S. 15, Tarih: 24 Şubat 1329 (M. 1911).

[36] V. K. Arş. Hurûfat No. 1130, Tarih: H. 1167 (M. 1753-1754)

[37] Tosya Şeriye Mahkemesi Sicil No. 594, s. 19 ve 598, s. 115. Tarihler: Muharrem 1270 (M. 1853), 20 Şaban 1274 (M. 1857); kirayı 30 kuruşa kadar çıkarmış, Şaban (1813).

[38] Bugün Hacı Pir Mahallesi vardır. “Ahi Sinan, Ahi Mustafa” gibi kayıtlarda gördüğümüz mahallelerin şehrin bu günkü haline göre nerelere düşecekleri araştırılmaktadır. “Tosya Tarihi”nde bulduklarımızı belirteceğiz.

[39] Bugün Abdürrezzak Camii önleri.

[40] Bir tarafı Solakoğlu, bir tarafı Külahçıoğlu dükkânları, iki tarafı tarîk-i âmm.

[41] Aynı vakfa aynı miktarda icareli binası mülk.

[42] Bir tarafı Seyyid Şeyh İbrahim, bir tarafı Yirkuyulu Kuru Halil, bir tarafı Şeyhlerin dükkânları ile bir tarafı Unpazarı ile mahdut dükkânı. Mütevelli Seyyid Hacı Hafız Mehmed Efendi b. Osman, bu dükkânları şer‘î icare ile icar edecek, göncü dükkânının icar bedelinden günde 4 akçasını Abdurrahman Paşa Camii’nde mütevelli olan imam alacak ve mukabilinde öğle namazlarından sonra cemaat huzurunda bir aşır, ikindi namazından sonra bir “Mülk Suresi” okuyup ruhuna ve bütün müminlerin ervahına hibe edecek. Manav dükkânı icaresinden günde 7 akçasını, Vâkıfın Babalar Divanından Kartak Köyünde yeni yaptırdığı cami hatibi Seyyid Mustafa’ya verecek. Dükkânlar yanar, yıkılır, tamire muhtaç olursa hayatta kaldığı müddetçe kendisi, kendi malından yaptıracak, onartacak. Yine sağlığında vakfının tevliyeti üzerinde kalacak. Ölünce tevliyet ekber ve erşed evladının olacak. (Defter No. 2108, s. 123, 124: 21 Muharrem 1255/M. 1810 V. K. Arş.)

[43] “Mescid harîmi: (Boyalı Mehmed Paşa Vakfı) ve Taşhan ve garben yol ve cenûben Çifte Hamam harîmi ve şimâlen Naib oğlu kerimeleri ve Civriz oğlu Mehmed dükkânları ile mahdut fevkânî kahvehane ve odaları ve tahtânî bir bâb han ve dekâkînde olan 3/16 sehmini Yeni Cami imamına vakf” etmiş. (Tosya Şeriye Mahkemesi Sicili No. 604, s. 229. 7 Zilhicce 1317 (M. 1901).

[44] Mütevelli Muslihuddin vakıf malını yemiş, hakkında tahkikat istenmiş. Muhbir: Mehmed (Başb. Arş. İbnülemin Tasnifi, Evkaf deft. Zilhicce 1013/M. 1604)

[45] Tahtacı Recep b. İbrahim b. Mehmed, camiin kubbe kurşunlarını yeniletmiş, muhtaç yerlerini onartmış, iç ve dışını badanalatmış, minaresinin külahını 600 kuruşa bir Hristiyan’a yaptırmış, ferşlerini yenilemiş. (Tosya Şeriye M. Mahfuz Sicillerinden 591 No’lusu; s. 75)

[46] Kaza kaymakamı Hacı Galip Bey tarafından bu tamir yaptırılmıştır. Nereleri, ne nispette onarıldığı bilinmiyor. Kendisi hakkında da biyografik malumat edinemedik. Bu kayıt da Tosya Cami ve Mescid Yaptırma, Onarma ve Koruma Derneği’nden alındı.

[47] Bu onarma, restore mahiyetinde olmuştur. Merhum Menfi Hoca İsmail Hakkı Efendi’nin teşebbüs ve idaresiyle yapılmıştır. Daha sonraki tamirlerde kullanılan mermerlerin yatağını o bulmuştur. Aynı zat, şehrin Seyyid oğlu ve Kale sularının kaynaklarını ve mecralarını da yaptırmış, camiin ve bazı çeşmelerin sularını çoğaltmıştır.

[48] “Hacı Osman Boyner” teşebbüsüyle kurulan dernek, üyelerinin hemen hepsinin devamlı ve samimi gayretleriyle bu onarım, tam bir restorasyon olmuş, minaresi de yenilenmiştir. Bu minarenin sökülen taşlarının birbirine bağlantısını teşkil eden iç demir kancalarının üsttekinin kancası altına geçirilerek bağlanmış olduğu görülmüştür. Nasıl bir usulle böyle bir bağlantı yapılmış olduğu merak uyandırmıştır.

[49] Bir rapor, 1943 depreminde camiin gördüğü hasarı onarmak için yapılmış olan keşfi ihtiva etmektedir. Son tamirin nasıl yapılmış olduğunun bilinmesinde ilerisi için fayda düşünülebilir. Mühim kısımlarını buraya özetliyoruz:

Camiin dış duvarları, bir sıra muntazam kesme taş ve 4 sıra tuğla ile yapılmıştır. Pencere, kemer yerlerinde çatlama, kemer tuğlalarında ve kilit taşlarında yerlerinden oynama, bazen düşme, sıra taşlarında kırılma, pencere kemerleri içindeki ayna taşlarında yer yer çatlama, yerlerinden oynama, pencere söve başlık taşlarında kırılma;

Son cemaatin iki kubbesi ile sütun ve başlıkları, kemer taşları kırılmış, yıkılmış, birisi de tehlikeli olduğu için yıkılacaktır. Kaide ile başlık, sütün, kemer ve kaplama taşlarının noksanı, mevcudun aynı olan somaki ve küfeki taşlarıyla yeniden yapılacak, kubbeleri dışarıdan getirilecek tuğla ve 150 kilo çimento takviyeli süzme kireç, taneli, temiz kumlu harçla yenilenecek.

Son cemaatin ve camiin birinci sıra taş silmesinin, son cemaatin yıkılmasıyla mühim bir kısmı kırılmış, zayi olmuş ve diğer kısımları yerlerinden oynamış, düşmüştür. Bunlar da ocaktan getirilecek somaki ve küfeki taşlarıyla hepsi elden geçirilip demir kenet ve çimento harçlarla ikmal olunacak, yerlerine tespit edilecektir.

Camiin ikinci sıra ve teferruatı ve kubbe etekleri taş silmeleri de yerlerinden oynamıştır. Aynı suretle yapılacaktır.

1914’te içine eşya ve gaz konduğu için, içi de yanan camiin kubbe kemerlerine mesnet teşkil eden iki münferit ve kesme muntazam taşlarla yapılmış ayak ile duvarlara bitişik 8 plâsların dış aksam taşları da yanmış ve iki sene sonraki tamirde bu taşların üzerleri sıva ile kapatılmış, bu defa depremde üzerleri açılmıştır.

Kalınlığı 20 santimetreden noksan olmamak üzere ocaktan getirilecek küfeki taşlarıyla kaplanıp, arkaları 200 dozajlı çimento harçla doldurulacaktır.

Sıvaları dökülmüş olan cami iç duvarlarıyla kubbelerinde ve yıkılmamış olan son cemaatin iki kubbesindeki çatlaklar iyice süpürülecek, temizlendikten sonra bütün duvarlar ve bilhassa çatlaklar yangın tulumbasıyla tazyikli su sıkılarak yıkanacak, tozdan ârî hale getirildikten sonra yarık yerleri aşağıdan başlanmak suretiyle her metrede bir alçı yuva yapılmak ve alttaki yarıkların üzeri muvakkaten alçı ile kapatılmak üzere 350 dozajlı sulu çimento harçla doldurulacaktır.

Yarım kubbelerden bazıları çok harap olduğundan sökülüp tuğlaları kullanılarak, yeniden yapılacaktır.

Son cemaat kubbeleri yıkılırken, son cemaate bitişik sol köşesine düşün kubbe de sökülüp yeniden yapılacaktır.

Mihrap, somaki taşından yapılmıştır. Taşları kırılmış, dökülmüştür, silme taşıyla müzeyyen desenli aksamı ve mihrabiye yazısı ocaktan getirilecek aynı cins taştan yeniden yapılacak, kirlenmiş mevcut aksamı sodalı su ve vim ile yıkanıp temizlenecektir.

Minber kapısı ile külahı altındaki kemer taşları çatlayıp dökülmüştür. Bunlar da aynı taşla yenilenecek ve temizlenecektir.

Camiin dâhili duvarlarıyla kubbelerinin ve kırmızı badana sürülmüştür. Tel fırça ile temizlenip yıkanacak, bozulacak derzler tamir ve icap eden taşlar yenilenecektir.

Camiin dış taş tuğlaları üzerine beyaz ve köşelerdeki kemerciklere yarım kubbeciklerin ve büyük yarım kubbelerle üçgen kürevilerin ve son cemaat üçgen kürevi ve kubbelerinin sıvaları yeniden yapılacaktır. Bu sıvalar iki kat olacak ve gayet ince kum ile trnik perdahı yapılacaktır. Sıvaların çok düzgün olmasına, dalgalı olmamasına itina olunacaktır. Kubbe eteklerine silme çekilecektir. Bilcümle aksama üç kat beyaz badana yapılacak, sıva harcı metre mik’âbına 100 kilo çimento takviyeli kireç kullanılacaktır.

Minare sakatlanmış, tehlikeli görülüp bomba ile yıktırılmıştır. Kaide ve küp kısmı sağlamdır. Erbabına yıktırılmış olsaydı, enkazının tamamından istifade edilirdi. Şerefe altı taşları, stalâktitlidir. Bunlar da harap olmuştur. Mevcudunun deseninden istifade edilerek, küpten yukarı aksamının yeniden yapılması icap etmektedir. Külah da resmine göre yapılacaktır. Mevcut alem, yaldızlanıp asılacak ve yeniden siperi sâika yapılacaktır.

Birinci sıra ahşap çerçeveler harap olmuştur. Kuru kestane ağacından dâhili cila, harici som macunlu üç kat beyaz boya yapılacak, verilecek resim veçhile gizli İspanyolet takılacaktır. Üç milimetre kalınlığında yağlı macunlu cam asılacak ve tarif edileceği veçhile yerleştirilecektir.

Mihrap üzerine ve aynı mahalde yan taraflara müsadif 3 adet müzeyyen, 4 adet hendesi şekilli alçı çerçeveler onarılacaktır.

İkinci ve üçüncü sıradaki ve orta kubbenin tanburundaki pencereler harici kısımlarına yuvarlak camlı beton çerçeve ve dâhiline de basit alçı çerçeve yapılacaktır. Bunların resimleri verilecektir.

O zamanın rayicine göre 140.000 lira keşif bedeli tutmuştur. İmza: (M. Y. Mimar A Özaktaş) tır. İmzalı ve sayfaları paraflı bir nüshası dernek tarafından verilmiş olup dosyamızdadır.


30 Nisan 2024 Salı

Maraşi Abdurrahman Paşa ve Vakıfları (Yeni Camii)

Abdurrahman Paşa ve vakıfları: (Yeni Cami)

H.S.KÖKER

Resmi kayıtlarda “Mer‘aşî” olarak gösterilen Abdurrahman Paşa, Defterdar İbrahim Efendi tarihine göre “Tosya’dan zuhur” etmiştir. Gurre-i Rebiulahir 982 (M. 1574) tarihli vakfiyesinde dahi Tosyalı olduğu yazılı değildir. Sicill-i Osmani’de[1] bundan bahsetmez.

Doğum yılını kaynaklar bildirmemiştir. Ölümün oğlu Mehmed Bey tarafından vakfiyesinin tescil ettirildiği tarihten pek az önce Bağdat’ta vuku bulmuş ve orada defnedilmiş bulunduğu anlaşılıyor. Fakat yılı, ayı günü tespit edilememiştir.

“Kalem”den yetişmiş, Rüstem Paşa’ya tezkirecilik, Mısır’a, Rumeli tımarlarına, Basra’ya defterdarlık, Maraş’a, Zülkadriye’ye, Bağdat’a beğlerbeğilik etmiştir.

İbrahim Efendi, paşanın sert huylu, diksözlü, muannit ve asabi mizaçlı olmasından dolayı “Adüvvü’r-rahman” diye anıldığını söyler.

Vakfiyesinde ise mümtaz vasıfları uzun uzun anlatılmıştır.

Vakfının esası, Tosya’daki “Yeni Cami”dir. “Yeni” adı, halkça takılmıştır. Bazı eski kayıtlarda sadece “cami”, “Cami-i Kebir”, ve halk dilinde “Ulu Camii” olan, Kuruçay kıyısındaki “Tali‘i Bey Camii”nden ayırt etmek için “yeni”lik katılmıştır.

Vakfiyesi, kendisinin vasiyeti ve şartları gereğince oğlu Mehmed Bey tarafından tescil ettirilmiştir. Oğlu tek varisi ve vakfının mütevellisi olacaktır. Fakat bu vazifesine Maraş Beğlerbeğisi Mehmed Paşa, daha üstün salahiyetle iştirak edecektir.

Camiin inşası hayatta iken bitirilememiş ve ikmali oğluna bırakılmıştır.[2]

Vakfiyenin dili Arapça’dır.[3] Anadolu Kadıaskeri Mahmud oğlu Mehmed tasdik ve tescil etmiştir.

Vakfiyedeki Şartlar:

1-      İstanbul’da Soğanağa Mahallesinde evliler için konutlar: ev, odalar.

2-      İstanbul’da Eminbey Mahallesinde kendi süknâsı beş ev.

3-      Kalecik kasabasında kendisinin yaptırdığı Bezzazlar (Dokumacılar) Çarşısının tamamı, 18 dükkân dışında 40 dükkân içeride.

4-      Malların üçte biri olan 460.000 Osmanlı dirhemi.

İlk üç paragraftaki vakıflar, Tosya’da yaptırdığı camiye, 4. Paragraftaki ise, hastalığı sırasında aşağıdaki kısımlara meşruttur:

Ne kadar para giderse gitsin ve nereden getirilirse getirilsin camiye gelip gidenlerin ihtiyacı olan su getirilecek “Hayır Çeşmesi” akıtılacaktır.

Camiin ön tarafına, kendisinin hal ve şerefine uygun başka medreselerde mevcut bütün mesken, hücre ve merâfıkı içine alan güzel bir medrese yapılacaktır.

Dükkân, ev, odalar icar bedelleriyle su getirildikten sonra artacak vakıf para (10’u 11 hesabıyla) istirbah edilecek, gelirleriyle cami ve medresenin giderleri karşılanacaktır.

Vakfiyede yazılı ihtiyaç ve masrafları tespite, vasiyetlerini tenfize oğlu Mehmed Beyle Maraş Emirü’l-ümerası Mehmed Paşa memurdurlar. Mehmed Paşa (yukarıda da belirttiğim gibi) üstün yetkili olacaktır.

Mehmed Paşa, Mehmed Bey’e yetkilerini devretmeden şu esaslarda mutabık kalmışlardır ve bunlar Mehmed Bey tarafından takrir olunmuştur:

1-      Müderris, tefsir ve ehadise, vakıf kitapları tetkik ve mütalaaya Müslümanlar arasında geçen diğer ilimlere ait eserleri okuyup okutmağa muktedir, beldeli veya beldeye tabi yerlerden iyi ve bilgin bir erkek olacak ve günde kendisine 30 Osmanlı dirhemi verilecektir. Bu vasıflarda bir erkek müderris bulunamazsa, 50 Osmanlı dirhemi vazifeli bir medreseden ayrılmış olan Mevlana Piri Efendi, 30 Osmanlı dirhemi ile bu vazifeye alınacaktır. Bu zattan sonra müderris olanlar da aynı vazifeyi alacaklardı.

Medresede, tatil günleri dışında devamlı okuyacak birkaç talebe olacak ve bunlara günde birer gümüş dirhem verilecektir.

Vakfı ve mallarını koruyacak ve geliştirecek iffetli ve diyanetli bir mütevelli olacak, kendisine günde 6 Osmanlı dirhemi verilecektir. Mütevelli, rehin ve kefil almaksızın vakfın malı için kimse ile muamele yapmayacaktır.

Vakıfların gelir ve giderlerini yazacak bir kâtibi olacak ve buna gündü 3 Osmanlı dirhemi verilecektir.

Vakfın gelirlerini bir Câbî toplayacak, 3 Osmanlı dirhemi alacaktır.

Camiin beş vakit imamına günde 8 Osmanlı dirhemi, hatibine 3 Osmanlı dirhemi, beş vakit iki müezzinine günde 2’şer Osmanlı dirhemi, Cuma günü Cuma namazından önce “Kuran” okuyacak 5 zata günde birer Osmanlı dirhemi, “Kuran” okunduktan sonra devlete Allah’ın yardımı ve vâkıfa hayır dua edecek duâhâna günde bir Osmanlı dirhemi, her gün sabah namazından sonra mevcut cemaatin işitebileceği sesle “Yasin Suresi”ni okuyacak zata günde bir Osmanlı dirhemi, cami hizmetine bakacak kayyıma günde 2 Osmanlı dirhemi cami ile medresenin harimine bakacak bir Ferraşa günde yarım Osmanlı dirhemi, Cuma günlerinde Cuma namazı ilan edecek 2 ayrı salâ müezzinine günde birer Osmanlı dirhemi, camide her gün birer cüz okuyacak 30 kişiye günde birer Osmanlı dirhemi, Ramazan’da minarede yakılacak kandiller için her yıl 360 Osmanlı dirhemi, medrese ve camie ait kitapları saklayıp koruyacak zata günde bir Osmanlı dirhemi (kitaplar belde hâkimine asla verilmeyecek ve dışarı çıkarılmayacaktır!), Okunacak cüzleri dağıtıp toplayacak ve bu arada tespih edecek zata günde bir Osmanlı dirhemi verilecektir.

Müderris diğer mürtezika üzerine hasbî (karşılıksız) nâzırdır. Mütevelli ile birlikte her yıl vakfın hesaplarına bakacaktır.

Vakıf malları, Bezzaziye Çarşısında saklanacak, gerektikçe nazır ve kâtip marifetiyle çıkartılacaktır.

Bu fıkradaki Bezzaziye Çarşısı yeri tasrih edilmediği için mübhem kalmıştır. Tosya’da Akkuş Mehmed Paşa Vakfı bir Bedestan vardı ki, halk bağlara taşınırken değerli ev ve ticaret eşyasını oraya koyar, alırken küçük bir ücret öderdi. Bir de yukarıda gördüğümüz veçhile Kalecik’te vâkıfın yaptırdığı Bezzaziye Çarşısı vardır. Zannımca bunlardan her ikisine de şamil olarak bu isim kullanılmıştır.

Halen Cami mazbut vakıflar arasındadır. Meşrûtun lehleri üzerinde tetkikat yapılamamıştır.

Vakfiyede sözü geçen ve sonradan yapılan medreselerin hiçbirisi artık mevcut değildir. Bununla beraber vakfın tarihî istihalelerini takibe de mecburuz:

Vakfiyede, vâkıf namına oğlunun yaptırması istenen medrese yeri, camiin önüdür. 1914 yangınından önce, avlunun batı köşesinde İftâ makamı olarak kullanılan iki hücrelik, camiin kuzey avlusu boyunca doğu köşesine kadar uzayan iki katlı müteaddit hücreler, güney doğu avlusunda mihrap önündeki makbereye kadar varan tek katlı müteaddit hücreler vardı. Cümle iç kapısı karşısındaki sıraların üst kat hücrelerinde müderrislere ait olanları vardı.

Yangından sonra bu üç avluya serpilmiş olan hücreler ve medreseler yapılmadı. Yalnız 1916’ya kadar hücrelerden birinde oturmuş ve camiin tamirine delalet ve nezaret etmiş olan Hacı İsmail Hakkı Efendi (Menfi Hoca) için bir hücre yapıldı. Bu hücre Çifte Hamam önünden cami avlusuna çıkılan taş merdivenin başında idi. 1943 depreminde yıkılan bu hücre de sonradan yapılmamıştır.

Vâkıfın vasiyeti üzerine yapılan ilk medresenin hangisi olduğu belli değildir.

Yeni Cami’in, Mehmed Bey b. Abdurrahman Paşa tarafından yaptırılmış olan medreselerin 1914 yangınına kadar kalmış olup olmadığını bilmiyoruz. Bununla beraber Vâkıf Paşa’nın, medreseler için cami önünü tensip ve vasiyet etmiş olması göz önüne alınır, yangına kadar camiin güney doğu avlusundaki sıra sıra hücreler ihtiva eden medreseler mevcut olduğu ve yandığı düşünülürse, bunların sözü geçen medreseler olabileceğini söyleyebiliriz.

Camiin cemaat kapısı karşısında ve şadırvanın da bulunduğu sahada da medrese, Cemaziyelahar 1193 (M. 1779) tarihli bir kayda[4] göre Tosya eşrafından ve kadılarından Hacı İbrahim Efendi b. Mehmed Ağa tarafından, mütevelli izniyle yaptırılmağa başlanmış, bitirilememiş, para vakfederek ikmali oğlu Fahru’l-kudât Çelebi oğlu Seyyid Abdurrahman Efendi’ye bırakılmıştır. Bu mütevelli inşaatı bitirmiş, talebeye tefviz etmiş, vakıf paranın nemasından günde 2 akça vazife ile[5] Amasya’da oturan ulemadan Ömer b. İbrahim Efendi müderris olarak getirilmiş, Kadı Hasan Efendi arzı ile bu zata müderrislik hasbî mütevellilik, Hacı Mehmed b. Hasan’a da mütevelli üzerine nazırlık tevcih ettirilmiştir.

Cami avlusunda Şerif-zade Ali Ağa Medresesi’nden de bahis vardır[6]: Abdurrahman Paşa Camii avlusundaki bu vakfın Dersiamı Hüseyin Efendi’nin ferağı üzerine bu cihet Seyyid Hasan b. Şeyh Abdürrezak’a[7] tevcih edilmiştir.

Abdurrahman Paşa’nın getirmeyi oğlu Mehmed Beğ’e bıraktığı suyu nerelerden, ne miktarda getirtip nerelere akıtmış olduğunu, kayıtlardan öğrenemiyoruz. 40-50 yıl öncesinden beri cami avlusunda bir şadırvan, dış duvarlarından medreselere su veren tepme küplerden başka tesisler yoktu. Bugün aynı avluda bulunan şadırvan ile yeraltı helalarında su vardır. Yangından önceki şadırvan suyu, Dülgeroğlu Hacı Ahmed Ağa tarafından, 2250 kuruşa İbrahim Yüzbaşı Avni Efendi’den aldığı 10 iğnelik Seyyidoğlu suyu ile artırılmıştır.[8] Hacı Ahmed Ağa’nın babası Hacı Mustafa Ağa, Avni Efendi’nin babası da Osman Necip Efendi’dir.

Camiinde âdet veçhile sonradan bir de mektebe kavuştuğu görülüyor.[9] Kıblesinde de Çifte Hamam olduğu için tahsil merkezlerinde gördüğümüz “külliye” sistemini burada da buluyoruz. Fakat büyük merkezlerde olduğu gibi birden ve bir vakıf tarafından tamamlanmış değildir.

Diğer ilave vakıflar da olmuştur:

Eskiden (Rumi 1318 – M. 1902/3’e kadar) Hükümet konağı ve Mahkeme Camii yakınında ve sırasındaydı. (Onun için bu semte “Mahkeme Mahallesi” adı verilmişti). Bu bina daha önceleri Hacı Mehmed menzili (evi) adıyla anılırmış. Ayda 15 kuruş kira ile kiralanırmış. Geliri camiin imam, hatip, müezzin, müderris, mütevelli, deştbânına meşrut imiş. Hacı Mehmed, kiraya 1 kuruş zammetmiş ve bu farkı güzel sesli, latif elhanlı, nüfusu kalabalık, geçimi dar İmam Seyyid Hacı Hafız Mahmud Efendi’ye tahsis etmiş.[10] Veyranşehir[Viranşehir]’in Babalar köyünden olup Tosya’nın Ahi Pir[11] Mahallesinde misafireten mukim Yusuf Bey oğlu diye maruf Mustafa Ağa b. İbrahim, bir kepenk arsası Akkuş Mehmed Paşa Vakfına yılda 24 akça maktu icarlı,, Unpazarı’nda[12], binası mülk[13], göncü dükkânı ile[14] manav dükkânını vakf ve [15] şart etmiştir:

Tahtacı Receb b. İbrahim b. Mehmed de Yeni Camii İmamına ait vakıf[16] tesis etmiştir. Vakfiyesindeki izahat ile bugün, bu vakıfların yerini tespit ve izah mümkün değildir. Şehrin geçirdiği teşkilat değişiklikleri, bu imkanı bize vermemiştir.

Yeni Camii’nde en eski vukuat kaydını Başbakanlık Arşivi’nde[17] bulduk.

Türlü tevcih notları varsa da bu yazıda vermiyoruz.

İnşa ve Onarmalar

Camiin inşası  : H. 978 (M. 1571)

Onarım (31)    : Recep 1169 (M. 1756) [18]

         (42)      : H. 1285 (M. 1868)[19]

          (43)      : H. 1331 (M. 1915)[20]

          (44)      : M. 1945[21]

Minare yeniden 4 katı eksiltilerek şehrin Tekyeönü (Hocaimad – İbn-i Selim mahalleleri tarafında) kısmı 1 Ekim 1333 (M. 1917)’de, çarşı 6 Eylül 1338 (M. 1922)’de yanmış ve 26/27 Kasım 1943’te de şehri baştanbaşa harap eden deprem olmuş ve camilerin hemen hepsi büyük zararlar görmüştür. Kurulan bir dernek delilliğiyle hepsi onarılmıştır.[22]

Camiin cümle kapısı üzerinde şu sülüs kitabe vardır:

“Abdurrahman Paşa ol âli-himem”

“Eyledi bir cami a‘lâ binâ!”

“Ruhuna versin Hudâ feth u zafer”

“Menba-ı nûr mecma-ı ehl-i nazar”

“Keşf idüp âna cemâl-i pâkini”

“Nûr-ı Sübhân eylesün anda eser”

“Oldu itmâmı için tarih âna:”

“Lâm lafz-ı sadr-i saff ayni haber”

H. 992 (M. 1584) İbrahim Hüseyin Bey”

Abdürrezzak Camii ve Medresesi Vakıfları:

 



[1] Sicill-i Osmani Cilt 3, s. 312

[2] Mehmed Beğ’in tamamladığı eksiklikler şunlardır: Medreseler, helalar ve nereden getirilirse getirilsin sular.

[3] Vakıf Kayıtlar Arş. Deft. 1195, s. 165, sıra 41 ve Başlar: 578 Türkçeye tercemesi: Deft. 1961, s. 197, sıra 35

[4] Vakıf Kayıtlar Arş. Hurûfât: 1129

[5] Dini hizmetler karşılığı. Bu eski teri hala da kullanılır.

[6] Tosya Şeriye Mahkemesi mahfuz sicillerinden 599 No’lusunun 122 s. No. Ramazan 1197 (M. 1783)

[7] Bu zat Kadiri tarikatı ikinci Piri Şeyh İsmail Rûmî hazretlerinin soyundan ve Tosya’daki vakıflarının cihet ve tevliyet sahipleri, müşârun ileyh Pir hazretlerinden ve vakıflarından başka bir makale ve eserde bahsedeceğiz. Pir hazretleri, bizim de erkek kolundan ceddimizdir. Müceddit ve müçtehit olarak Şeyh İsmail Rûmî, Kadiri tarikatı tarihinin en ciddi ve ilmi taraflarını teşkil eden esaslar koymuş ve tarikatların kaldırılmasına kadar her yer ve kolda çok canlı olarak yaşamış olduğu için, biyografisi tafsilatlı olacaktır.

[8] Avni Efendi, evinin iç tarafına asla küp koyamayacak, suyu akıtamayacak. Vakfiyesi: Tosya Şeriye Mahkemesi Sicillerinden No. 605, S. 15, Tarih: 24 Şubat 1329 (M. 1911).

[9] V. K. Arş. Hurûfat No. 1130, Tarih: H. 1167 (M. 1753-1754)

[10] Tosya Şeriye Mahkemesi Sicil No. 594, s. 19 ve 598, s. 115. Tarihler: Muharrem 1270 (M. 1853), 20 Şaban 1274 (M. 1857); kirayı 30 kuruşa kadar çıkarmış, Şaban (1813).

[11] Bugün Hacı Pir Mahallesi vardır. “Ahi Sinan, Ahi Mustafa” gibi kayıtlarda gördüğümüz mahallelerin şehrin bu günkü haline göre nerelere düşecekleri araştırılmaktadır. “Tosya Tarihi”nde bulduklarımızı belirteceğiz.

[12] Bugün Abdürrezzak Camii önleri.

[13] Bir tarafı Solakoğlu, bir tarafı Külahçıoğlu dükkânları, iki tarafı tarîk-i âmm.

[14] Aynı vakfa aynı miktarda icareli binası mülk.

[15] Bir tarafı Seyyid Şeyh İbrahim, bir tarafı Yirkuyulu Kuru Halil, bir tarafı Şeyhlerin dükkânları ile bir tarafı Unpazarı ile mahdut dükkânı. Mütevelli Seyyid Hacı Hafız Mehmed Efendi b. Osman, bu dükkânları şer‘î icare ile icar edecek, göncü dükkânının icar bedelinden günde 4 akçasını Abdurrahman Paşa Camii’nde mütevelli olan imam alacak ve mukabilinde öğle namazlarından sonra cemaat huzurunda bir aşır, ikindi namazından sonra bir “Mülk Suresi” okuyup ruhuna ve bütün müminlerin ervahına hibe edecek. Manav dükkânı icaresinden günde 7 akçasını, Vâkıfın Babalar Divanından Kartak Köyünde yeni yaptırdığı cami hatibi Seyyid Mustafa’ya verecek. Dükkânlar yanar, yıkılır, tamire muhtaç olursa hayatta kaldığı müddetçe kendisi, kendi malından yaptıracak, onartacak. Yine sağlığında vakfının tevliyeti üzerinde kalacak. Ölünce tevliyet ekber ve erşed evladının olacak. (Defter No. 2108, s. 123, 124: 21 Muharrem 1255/M. 1810 V. K. Arş.)

[16] “Mescid harîmi: (Boyalı Mehmed Paşa Vakfı) ve Taşhan ve garben yol ve cenûben Çifte Hamam harîmi ve şimâlen Naib oğlu kerimeleri ve Civriz oğlu Mehmed dükkânları ile mahdut fevkânî kahvehane ve odaları ve tahtânî bir bâb han ve dekâkînde olan 3/16 sehmini Yeni Cami imamına vakf” etmiş. (Tosya Şeriye Mahkemesi Sicili No. 604, s. 229. 7 Zilhicce 1317 (M. 1901).

[17] Mütevelli Muslihuddin vakıf malını yemiş, hakkında tahkikat istenmiş. Muhbir: Mehmed (Başb. Arş. İbnülemin Tasnifi, Evkaf deft. Zilhicce 1013/M. 1604)

[18] Tahtacı Recep b. İbrahim b. Mehmed, camiin kubbe kurşunlarını yeniletmiş, muhtaç yerlerini onartmış, iç ve dışını badanalatmış, minaresinin külahını 600 kuruşa bir Hristiyan’a yaptırmış, ferşlerini yenilemiş. (Tosya Şeriye M. Mahfuz Sicillerinden 591 No’lusu; s. 75)

[19] Kaza kaymakamı Hacı Galip Bey tarafından bu tamir yaptırılmıştır. Nereleri, ne nispette onarıldığı bilinmiyor. Kendisi hakkında da biyografik malumat edinemedik. Bu kayıt da Tosya Cami ve Mescid Yaptırma, Onarma ve Koruma Derneği’nden alındı.

[20] Bu onarma, restore mahiyetinde olmuştur. Merhum Menfi Hoca İsmail Hakkı Efendi’nin teşebbüs ve idaresiyle yapılmıştır. Daha sonraki tamirlerde kullanılan mermerlerin yatağını o bulmuştur. Aynı zat, şehrin Seyyid oğlu ve Kale sularının kaynaklarını ve mecralarını da yaptırmış, camiin ve bazı çeşmelerin sularını çoğaltmıştır.

[21] “Hacı Osman Boyner” teşebbüsüyle kurulan dernek, üyelerinin hemen hepsinin devamlı ve samimi gayretleriyle bu onarım, tam bir restorasyon olmuş, minaresi de yenilenmiştir. Bu minarenin sökülen taşlarının birbirine bağlantısını teşkil eden iç demir kancalarının üsttekinin kancası altına geçirilerek bağlanmış olduğu görülmüştür. Nasıl bir usulle böyle bir bağlantı yapılmış olduğu merak uyandırmıştır.

[22] Bir rapor, 1943 depreminde camiin gördüğü hasarı onarmak için yapılmış olan keşfi ihtiva etmektedir. Son tamirin nasıl yapılmış olduğunun bilinmesinde ilerisi için fayda düşünülebilir. Mühim kısımlarını buraya özetliyoruz:

Camiin dış duvarları, bir sıra muntazam kesme taş ve 4 sıra tuğla ile yapılmıştır. Pencere, kemer yerlerinde çatlama, kemer tuğlalarında ve kilit taşlarında yerlerinden oynama, bazen düşme, sıra taşlarında kırılma, pencere kemerleri içindeki ayna taşlarında yer yer çatlama, yerlerinden oynama, pencere söve başlık taşlarında kırılma;

Son cemaatin iki kubbesi ile sütun ve başlıkları, kemer taşları kırılmış, yıkılmış, birisi de tehlikeli olduğu için yıkılacaktır. Kaide ile başlık, sütün, kemer ve kaplama taşlarının noksanı, mevcudun aynı olan somaki ve küfeki taşlarıyla yeniden yapılacak, kubbeleri dışarıdan getirilecek tuğla ve 150 kilo çimento takviyeli süzme kireç, taneli, temiz kumlu harçla yenilenecek.

Son cemaatin ve camiin birinci sıra taş silmesinin, son cemaatin yıkılmasıyla mühim bir kısmı kırılmış, zayi olmuş ve diğer kısımları yerlerinden oynamış, düşmüştür. Bunlar da ocaktan getirilecek somaki ve küfeki taşlarıyla hepsi elden geçirilip demir kenet ve çimento harçlarla ikmal olunacak, yerlerine tespit edilecektir.

Camiin ikinci sıra ve teferruatı ve kubbe etekleri taş silmeleri de yerlerinden oynamıştır. Aynı suretle yapılacaktır.

1914’te içine eşya ve gaz konduğu için, içi de yanan camiin kubbe kemerlerine mesnet teşkil eden iki münferit ve kesme muntazam taşlarla yapılmış ayak ile duvarlara bitişik 8 plâsların dış aksam taşları da yanmış ve iki sene sonraki tamirde bu taşların üzerleri sıva ile kapatılmış, bu defa depremde üzerleri açılmıştır.

Kalınlığı 20 santimetreden noksan olmamak üzere ocaktan getirilecek küfeki taşlarıyla kaplanıp, arkaları 200 dozajlı çimento harçla doldurulacaktır.

Sıvaları dökülmüş olan cami iç duvarlarıyla kubbelerinde ve yıkılmamış olan son cemaatin iki kubbesindeki çatlaklar iyice süpürülecek, temizlendikten sonra bütün duvarlar ve bilhassa çatlaklar yangın tulumbasıyla tazyikli su sıkılarak yıkanacak, tozdan ârî hale getirildikten sonra yarık yerleri aşağıdan başlanmak suretiyle her metrede bir alçı yuva yapılmak ve alttaki yarıkların üzeri muvakkaten alçı ile kapatılmak üzere 350 dozajlı sulu çimento harçla doldurulacaktır.

Yarım kubbelerden bazıları çok harap olduğundan sökülüp tuğlaları kullanılarak, yeniden yapılacaktır.

Son cemaat kubbeleri yıkılırken, son cemaate bitişik sol köşesine düşün kubbe de sökülüp yeniden yapılacaktır.

Mihrap, somaki taşından yapılmıştır. Taşları kırılmış, dökülmüştür, silme taşıyla müzeyyen desenli aksamı ve mihrabiye yazısı ocaktan getirilecek aynı cins taştan yeniden yapılacak, kirlenmiş mevcut aksamı sodalı su ve vim ile yıkanıp temizlenecektir.

Minber kapısı ile külahı altındaki kemer taşları çatlayıp dökülmüştür. Bunlar da aynı taşla yenilenecek ve temizlenecektir.

Camiin dâhili duvarlarıyla kubbelerinin ve kırmızı badana sürülmüştür. Tel fırça ile temizlenip yıkanacak, bozulacak derzler tamir ve icap eden taşlar yenilenecektir.

Camiin dış taş tuğlaları üzerine beyaz ve köşelerdeki kemerciklere yarım kubbeciklerin ve büyük yarım kubbelerle üçgen kürevilerin ve son cemaat üçgen kürevi ve kubbelerinin sıvaları yeniden yapılacaktır. Bu sıvalar iki kat olacak ve gayet ince kum ile trnik perdahı yapılacaktır. Sıvaların çok düzgün olmasına, dalgalı olmamasına itina olunacaktır. Kubbe eteklerine silme çekilecektir. Bilcümle aksama üç kat beyaz badana yapılacak, sıva harcı metre mik’âbına 100 kilo çimento takviyeli kireç kullanılacaktır.

Minare sakatlanmış, tehlikeli görülüp bomba ile yıktırılmıştır. Kaide ve küp kısmı sağlamdır. Erbabına yıktırılmış olsaydı, enkazının tamamından istifade edilirdi. Şerefe altı taşları, stalâktitlidir. Bunlar da harap olmuştur. Mevcudunun deseninden istifade edilerek, küpten yukarı aksamının yeniden yapılması icap etmektedir. Külah da resmine göre yapılacaktır. Mevcut alem, yaldızlanıp asılacak ve yeniden siperi sâika yapılacaktır.

Birinci sıra ahşap çerçeveler harap olmuştur. Kuru kestane ağacından dâhili cila, harici som macunlu üç kat beyaz boya yapılacak, verilecek resim veçhile gizli İspanyolet takılacaktır. Üç milimetre kalınlığında yağlı macunlu cam asılacak ve tarif edileceği veçhile yerleştirilecektir.

Mihrap üzerine ve aynı mahalde yan taraflara müsadif 3 adet müzeyyen, 4 adet hendesi şekilli alçı çerçeveler onarılacaktır.

İkinci ve üçüncü sıradaki ve orta kubbenin tanburundaki pencereler harici kısımlarına yuvarlak camlı beton çerçeve ve dâhiline de basit alçı çerçeve yapılacaktır. Bunların resimleri verilecektir.

O zamanın rayicine göre 140.000 lira keşif bedeli tutmuştur. İmza: (M. Y. Mimar A Özaktaş) tır. İmzalı ve sayfaları paraflı bir nüshası dernek tarafından verilmiş olup dosyamızdadır.


4 Mart 2024 Pazartesi

Tosya Abdurrahman Paşa Vakfı İmamet Beratı

KONU : Tosya’daki Abdurrahman Paşa Vakfı’nın imamı Seyyid Ahmed Halife’nin vefatı üzerine imamlık cihetinin oğlu Seyyid Osman Halife’ye tevcihine dair berat.

 


METİN:

Nişân-ı şerîf-i âlîşân-ı sâmî-mekân-ı sultânî tuğrâ-yı garrâ-yı cihân-sitân-ı hâkânî hükmü oldur ki;

Tosya’da vâki‘ müteveffâ Abdurrahman Paşa Vakfı’ndan almak üzere nısf vazife-i muayyene ile nısf imâmete mutasarrıf olan es-Seyyid Ahmed Halife fevt olup yeri hâlî olmağla erbâb-ı istihkâkdan sulbu oğlu işbu râfi‘u tevkî‘-i refi‘i’ş-şân-ı hâkânî es-Seyyid Osman Halife zîde salâhuhu her veçhile mahall u müstehak olduğunu ve vucûh-ı belde alâ vechi’s-sıhha haber vermeleriyle nısf imâmet mezbûra babası mahlûlünden oğlu merkûma tevcîh olunup yedine berât-ı şerîf-i âlîşân verilmek recâsına Tosya Nâibi Mevlânâ es-Seyyid el-Hâc Hasan zîde ilmuhû arz etmekle mûcebince tevcîh olunmak fermânım olmağın hakkında mezîd-i inâyet-i pâdişâhanem zuhûra getirip bin yüz doksan sekiz senesi Rebî‘u’l-âhirinin üçüncü günü târihiyle müverrah verilen ruûs-ı hümâyûn mûcebince bu berât-ı hümâyûn-ı inâyet-makrûnu verdim ve buyurdum ki; mezbûr es-Seyyid Osman Halîfe zîde salâhuhû varup babası müteveffâ-yı merkûm yerine vakf-ı mezbûrun nısf imametine mutasarrıf olup edâ-yı hıdmet eyledikden sonra bundan evvel nısf vazife-i muayyene ile imâmet-i mezkûra ne veçhile mutasarrıf olagelmişler ise merkûm dahi ol veçhile nısf vazife-i muayyenesin evkâf mahsûlünden mütevellîsi olanlar yedinden alıp mutasarrıf ola şöyle bileler alâmet-i şerîfe i‘timâd kılalar

Tahrîran el-yevmi’r-râbi‘ aşar Rebî‘u’l-âhir sene semân ve tis‘în ve mie ve elf

(14.R.1198/7 Mart 1784)

Mahrûsa-i Kostantınıyye


Delidevrez Çayı Mutlaka Islah Edilmelidir.

“Tosya”nın bir ihtiyacı “Delidevrez” Çayı Mutlaka Islah Edilmelidir. Tosya (Hususi) – Tosya’nın en hayati, fakat çok müşkül; en kazançlı...